Değerli okurlarımız Vergi Usul Kanunu
Tasarısının hapis cezasına ilişkin olarak getirdiği yeni bir hapis cezasını
geçen yazımda ele almış ve tasarının bu haliyle yasalaşması halinde neredeyse
herkesin hapis cezası tehlikesi ile karşılaşabileceğini yazmıştım.
Kanaatimce tasarının ikinci en önemli
düzenlemesi “Yorum ve ispat” başlığını taşıyan 5’inci maddesine eklenen
düzenlemedir. Basında 5’inci madde düzenlemesi ispat külfetinin mükellefe
yükleneceği boyutuyla tartışıldı ancak asıl tartışılması gereken 5’inci
maddenin 3’üncü fıkrasındaki düzenlemedir.
VUK Tasarısının 5/3 düzenlemesi aşağıdaki
gibidir.
“Yorum ve ispat
MADDE 5-
…
(3) Vergi kanunları hükümlerinin dolanılması,
olması gereken vergi yükümlülüğünün dışında kalınması veya vergi yükümlülüğünün
lehe etki doğuracak şekilde planlanması gibi yöntemlerle vergiyi doğuran olay
veya bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin gizlenmesi veya
değiştirilmesine yönelik muamelenin vergi yükümlülüğüne yönelik
etkisi dikkate alınmaz. Bu muamelenin hukuken geçerli olması, bir sicile
tescil edilmesi ya da resmî şekle tabi olması bu sonucu değiştirmez.
…”
Tasarının bu düzenlemesinin yasalaşması halinde
vergi kanunlarındaki birçok istisna geçersiz sayılabilecektir. Yani vergi
kanunları ile istisna olan işlemler bu düzenleme ile ortadan
kaldırılabilecektir. Nasıl olacağını örnekler yardımıyla açıklayalım.
Örneğin, anonim şirketlerin ilmühaber ya da
hisse senedi bastırılmış olması şartı ile hisse satışları hisselerin 2 yıldan
fazla elde tutulmuş olması koşulu ile Gelir Vergisinden ve KDV’den
istisna edilmiştir. Limited şirket hisseleri ise ne zaman satılır ise
satılsın vergiye tabidir. Ancak, bir limited şirket hissesi iki yıldan fazla
elde tutulmuş ve anonim şirkete çevrilerek hisse senedi bastırılarak ya da
ilmühaber çıkartılarak satış yapılmış ise hisse devri Gelir Vergisinden ve
KDV’den istisna olacaktır. Nitekim, mevcut vergi düzenlemeleri buna cevaz
vermektedir. VUK Tasarısındaki 5/3 düzenlemesi ile bu istisna geçersiz hale
gelebilecektir. Yani mevcut yasaların istisna olarak kabul ettiği bir işlem
yukarıdaki düzenleme ile geçersiz hale gelecektir. Eğer ki, kanun koyucu bir
istisnayı kaldırmak istiyor ise o istisnalara ilişkin düzenlemeyi yasayla
kaldırabilir ki, bu kanun koyucunun takdiridir. Lakin, bir tarafta yasayla
istisna tanıyıp diğer taraftan bu istisnaya ilişkin düzenleme devam ederken
başka bir yasayla istisnayı tanımamak vergilerin yasallığı ilkesi ile de
bağdaşmamaktadır.
Daha da vahim bir örnek verecek olur isek,
gayrimenkullerin 2 yıl elde tutulduktan sonra elden çıkarılmasında KDV
bulunmamaktadır. Mükellefler de, iki yıl sonra gayrimenkulünü satıyor
ise taslaktaki düzenlemeye göre neden iki yıl tuttuktan sonra sattın,
bu bir vergi planlamasıdır dahi denilebilir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür
ve bütün mükellefler de yasaların kendilerine tanıdığı haklar doğrultusunda
vergi planlaması yapmaktadır. Hemen vurgulayalım ki, vergi planlaması suç
değildir. Yasanın tanıdığı indirim, istisna ve muafiyetler var ise mükellefler
bunlardan doğal olarak yararlanabilir. Mükelleflerin indirim, istisna ve
muafiyetlerden yararlanılması istenilmiyor ise ilgili kanundaki düzenlemeleri
yasa koyucu kaldırabilir.
VUK Tasarısının 5/3 düzenlemesi yasa tekniği
bakımından da sorunludur. Yasada bir suç tanımlanacak ise bu açık bir şekilde
kanunda yer almalı ve cezası da kanunla düzenlenmelidir. Yasalarda bir suçun
suç olduğuna dair bir düzenleme bulunmuyor ise yasaya VUK Taslağında olduğu
şekilde bir cümle ekleyerek bu kanunda tanımlanmamış ancak unutulmuş olan her şey
de suçtur gibi bir yasa tekniği olamaz. Taslaktaki düzenleme bu
haliyle yasalaşacak olur ise, vergi yasalarında yer alan bütün indirim,
istisna ve muafiyetler tehlikeye girebilir. Tekrardan vurgulamak isterim ki,
vergi planlaması ya da yasalardaki boşluklardan yararlanılması suç değildir.
Yasada boşluk var ise bu da yasal düzenlemede açıkça suç tanımlanarak
doldurulmalıdır.
İSPAT KÜLFETİ
213 sayılı VUK’un 3’üncü maddesine göre,
“…İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın
özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde
ispat külfeti bunu iddia eden tarafa aittir.”
Bu düzenleme taslağa göre aşağıdaki şekilde
değişmektedir.
“…(5) Vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin
muamelelerin gerçek mahiyeti ile bu maddedeki diğer hükümlere uygun olarak
yapılan bir tespit veya tarhiyatın iktisadi, ticari ve teknik icaplara
uymadığının veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmadığının mükellef
tarafından iddia olunması hâlinde ispat külfeti kendisine aittir…”
Mevcut 213 sayılı VUK düzenlemesine göre ispat
külfeti iddia edene aitken, tasarı ile mükellefe yüklenilmektedir.
Bu düzenleme ile idarenin dile getirdiği
iddiaların da mükellef tarafından ispatı istenilmektedir ki, kanaatimce bu
düzenleme de yasa tekniği bakımından oldukça sorunludur. Hukuk nezdinde bir
tarafın idare olması o tarafı güçlü kılmamalıdır. Nitekim, yargı aşamasında her
iki taraf da eşit konumdadır ve taraflar iddialarını dile getirir ve Hakimler
deliller doğrultusunda kanaatine göre karar verir. Tasarı düzenlemesi ispat
külfetini mükellefe yüklemektedir ki, bu da uygulamada tartışmalı konularda
zaten belli ölçüde mevcut olan cezayı keselim yargıda çözün anlayışını
yasalaştırmak anlamına gelmektedir.
Daha önce “Adam öldürmenin cezası mı, sahte
fatura cezası mı daha ağırdır?” başlıklı bir yazı kaleme almıştım ve bu yazıda
bir mükellefin 75 yılla yargılanabileceğini örneklerle ortaya koymuştum. Maliye
Bakanlığı bir okul gibidir ve inceleme elemanları oldukça donanımlıdır ancak
yanlış uygulama yapan inceleme elemanları da olabilmektedir. Nitekim, 75 yılla
yargılanan bir mükellef yargıda ne hapis cezası ne de vergi ya da ver ziyaı
cezasına çarptırılmıyor ise idarenin de ispat külfetinin olması zorunludur. 75
yılla yargılanan bir mükellefin iş yapması, işlerini büyütmesi, istihdam ve
katma değer yaratması da beklenmemelidir. Böyle bir durumda öncelikle zarar
gören ekonomi olmaktadır.
Tartışılması gereken hukuk devletinin nasıl daha
etkin kılınacağı meselesi olmalıdır. Mükellefleri vergiden kaçınmakla, vergi
planlaması yapmakla suçlamak ya da ispat külfetini mükellefe yıkmak değildir.
Bundan tüm ekonomi ve ülke zarar görür ve iş yapılamayan yerde ne katma değer
yaratılır ne de istihdam söz konusu olur.
Ekrem Öncü
0 yorum:
Yorum Gönder