29 Ocak 2016 Cuma

İlan ve Reklam Vergisi

Her yıl Ocak ayında olduğu gibi bu yıl yine; ”İlan ve Reklam Vergisi” konusunu siz değerli “Yenigün Gazetesi” okurları ile paylaşacağız.
Bilindiği gibi, belediye sınırları ile mücavir alanları içinde yapılan her türlü ilan ve reklam, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu gereğince İlan ve Reklam Vergisi'ne tabidir. (Md.12)
Söz konusu verginin, bu yıl, 1 Şubat 2016 tarihine kadar (bu tarih dahil) beyan edilip, en geç aynı tarihte ödenmesi gerekir.
Başka bir anlatımla; belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde ışıklı, ışıksız tabela ve reklam panosu, bez afiş asanlar, el ilanı dağıtanlar ve ticari taşıtlarında reklam panosu olanlar, 1 Şubat 2016 (bu tarih dahil) tarihine kadar bağlı bulundukları belediyelere, ilan ve reklam beyannamelerini verip aynı günün mesai bitimine kadar tahakkuk eden ilan ve reklam vergilerini ödemekle mükelleftirler.
Büyükşehir belediyesi sınırları içinde bulunan meydan, bulvar, cadde ve anayollar ile bu alanlara cephesi bulunan binalar üzerindeki her türlü ilan reklamların vergileri büyükşehir belediyeleri tarafından alınmaktadır. (5216 sayılı Büyük Şehir Belediyesi K. Md. 23).
Belediye Gelirleri Kanunu’na göre; İlan ve Reklam Vergisi'nin mükellefi, ilan ve reklamı kendi adına yapan veya yaptıran gerçek veya tüzel kişilerdir. (Bel. Gel K. Md. 13).
İlan ve reklam vergileri belli bir tarife üzerinden tahsil edilmektedir.
Vergi tarifesinin uygulanmasında aşağıdaki esaslara uyulur:
a) Metrekare üzerinden yapılan hesaplamalarda, yarım metrekareye kadar olan kesirler yarım metrekareye, yarım metrekareyi aşanlar ise tam metrekareye tamamlanır.
b) Herhangi bir yüzeye yazılmak, takılmak veya çizilmek suretiyle yapılan ilan ve reklamlarda yazı ve resimlerin kapladığı alanın yüzölçümü esas alınır.
c) Çok cepheli ilan ve reklamlarda metrekare hesabı her cephe için ayrı ayrı nazara alınır.
d) Vergi tarifesinin 1, 2 ve 4′üncü bentlerinde belirtilen ilan ve reklamların süresi 6 aydan; 3′üncü bendinde belirtilen ilan ve reklamın süresi 1 haftadan az olursa vergi miktarının yarısı alınır. 6 ayı geçen süreler 1 yıl, hafta kesirleri de tam hafta sayılır.
e) Vergi tarifesinin 5 ve 6′ncı bentlerinde yer alan ve çok nüsha olarak basılan ilan ve reklamlar üzerinde basımevinin ticari unvanı, adresi ve kaç nüsha olarak basıldığı ayrıca belirtilir.
Gerçek veya tüzel kişilerden;
Herhangi bir ilan ve reklam yapmayan, herhangi bir levha, tabela vb. asmamış olanlar ile,
İşyerlerinin içine veya dışına yarım metrekareyi aşmayan ve iş sahibinin kimliği ile işin mahiyetini gösteren ışıksız levhaları asanların İlan ve Reklam Vergisi mükellefiyeti bulunmadığından, bu kişilerin İlan ve Reklam Vergisi beyannamesi vermesine gerek bulunmamakta olup bu kişiler adına herhangi bir ilan ve reklam vergisi tarhiyatı yapılmaması gerekmektedir.
Engin Malay

Devamını Oku…

28 Ocak 2016 Perşembe

İşverene İşçi Başına 100 TL Destek

Asgari ücret artışının işverene maliyetini azaltacak torba kanun Resmi Gazete'de yayımlandı. İşte asgari ücret desteğinin tüm ayrıntıları…

İki hafta önceki yazımda, asgari ücretteki artış nedeniyle işverenlerin üzerindeki yükü azaltmaya yönelik kanun tasarısının TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'na sunulduğundan bahsetmiştim ve tasarıda yer alan maddenin ayrıntılarını anlatmıştım.
Ancak söz konusu düzenleme Plan ve Bütçe Komisyonu’nda önemli değişikliklere uğradı. İşçi başına verilecek destek tutarı azaltılırken işçi sınırı kaldırıldı. Ve nihayet düzenleme dün Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
İşte asgari ücret desteğinin tüm ayrıntıları…

Brüt ücret 2550 TL altındaysa destek var
İşverenlerin asgari ücret desteğinden faydalanmasında iki farklı durum söz konusu:
Birincisi; 2015 yılının aynı ayında SGK’ya brüt günlük 85 TL (yani aylık brüt 2.550 TL) ve altında bildirimi yapılan sigortalıların sayısını geçmemek üzere 2016 yılında sigortalı başına aylık 100 TL destek verilecek. Maden işyerlerinde günlük brüt 85 TL’lik tutar 170 TL (yani aylık brüt 5.100 TL) olarak uygulanacak.
İkincisi; 2016 yılı içinde ilk defa kurulan işyerlerinde SGK’ya bildirilen tüm sigortalılar için sigortalı başına aylık 100 TL destek verilecek.
Dolayısıyla getirilen düzenlemede öncelikle çalıştırılan işçinin şahsı değil sayısına göre işlem yapılacak. Ayrıca 2016 yılında açılan işyerleri tüm işçileri için bu destekten faydalanacak.

Destek, primden düşülecek
Peki, işverenler söz konusu desteği nasıl alacaklar? Getirilen düzenleme ile sağlanan desteğin SGK'ya ödenen sigorta priminden mahsup edilmesi (yani düşülmesi) öngörülüyor. Dolayısıyla nakit olarak desteğin alınması söz konusu değil.
Sigortalı ve işveren hisselerine ait sigorta primlerinin devlet tarafından karşılandığı durumlarda işverenin ödeyeceği sigorta priminin Hazinece karşılanacak tutardan az olması halinde sadece sigorta prim borcu kadar mahsup işlemi yapılacak.

Borcu olana destek yok
Getirilen asgari ücret teşvikinden 2016 yılında ilk defa açılan bazı işverenlerin faydalanması mümkün değil. Buna göre şu işverenlere destek yok:
1. 2016 yılına ilişkin aylık prim ve hizmet belgelerini SGK'ya yasal süresi içerisinde vermeyen işyerleri.
2. Sigorta primlerini yasal süresinde ödemeyen işyerleri.
3. Kayıt dışı işçi çalıştırdığı tespit edilen işyerleri.
4. Sahte sigortalı bildirimi yapan işyerleri.
5. SGK'ya prim, idari para cezası ve bunlara ilişkin gecikme cezası ve gecikme zammı borcu bulunan işyerleri. (Ama bu işyerleri borçlarını taksitlendirirlerse destek alabilecekler.)
Bu koşullar sadece 2016’da ilk defa açılan işyerleri ile ilgili. Kanun maddesinde diğer işyerleri için bu şartlar getirilmemiş. 2016'dan önce de faaliyette bulunan işyerleri için sadece aylık prim ve hizmet belgelerinin SGK'ya yasal süresi içerisinde verilmemesi halinde teşvikten faydalanmama söz konusu.  

Muvazaalı işyerlerine de destek yok
Getirilen düzenleme 2016 yılında açılan işyerleri için ayrı bir öneme sahip. Çünkü bu işyerleri tüm işçileri için destekten faydalanacak. Bu sebeple aslında eskiden beri faaliyette olup yeni açılmış gibi kendilerini göstermeye çalışacak işyerleri için de bazı önlemler getirilmiş. Buna göre;
Mevcut bir işletmenin kapatılarak değişik bir ad, unvan ya da bir iş birimi olarak açılması.
Yönetim ve kontrolü elinde bulunduracak şekilde doğrudan veya dolaylı ortaklık ilişkisi bulunan şirketler arasında istihdamın kaydırılması,
Şahıs işletmelerinde işletme sahipliğinin değiştirilmesi.
gibi hallerde destekten faydalanılamayacak ve bu şekilde destek alınmışsa verilen tutarlar gecikme cezası ve gecikme zammıyla birlikte geri alınacak.


Mehmet Bulut

Kaynak: http://www.meydangazetesi.com.tr/isverene-isci-basina-100-tl-destek-makale,2487.html

Devamını Oku…

26 Ocak 2016 Salı

GSS Primi Ödemek Emekli Etmez

Genel Sağlık Sigortası ödüyorum, emeklilik hakkım var mı? Sadece sağlık primi ödüyorsanız yani emekli değilseniz, herhangi bir işte çalışmıyor, ticari veya tarımsal faaliyette bulunmuyor, isteğe bağlı sigorta ödemiyor ve işsizlik sigortası parası almıyorsanız zorunlu Genel Sağlık Sigortası Primi (GSS) ödüyorsunuz demektir. Zorunlu GSS primi ödeyenler sağlık yardımı alabilir ancak ödenen bu primlerle emekli olamaz. Yani zorunlu olarak GSS ödeyenlerin ödedikleri sağlık primleri emeklilikte geçerli değildir. Emekli olabilmek için yukarıda saydığım faaliyetlerden birisi ile ilgili prim ödenmesi gerekmektedir. 

Bir işyerinde asgari ücretli işçi olarak çalışıyorum. Bizim mazeret izni hakkımız var mı? S.S.İşçilerin yıllık izinlerinden başka mazeret izinleri vardır. İşçinin evlenmesi veya evlat edinmesi ya da ana veya babasının, eşinin, kardeşinin, çocuğunun ölümü halinde 3 gün, eşinin doğum yapması halinde ise 5 gün ücretli izin hakkı bulunmaktadır. Ayrıca yine işçilerin en az yüzde 70 oranında engelli veya süreğen hastalığı olan çocuğunun tedavisinde, hastalık raporuna dayalı olarak ve çalışan ebeveynden sadece biri tarafından kullanılması kaydıyla, bir yıl içinde toptan veya bölümler halinde 10 güne kadar ücretli izin hakları vardır.

NE ZAMAN EMEKLİ OLURUM?
04.03.1959 doğumluyum. 20 ay askerlik yaptım. 1 sene sonra 1981'in 10. ayında sigortalı işe girdim. Ne zaman emekli olurum? İşe girişinize göre 25 yıl, 46 yaş ve 5075 prim günle tam emeklilik şartlarına tabisiniz. Prim gün sayınız tamamsa hemen emekli olursunuz. Ayrıca 23 Mayıs 2014 tarihi itibariyle 3600 günü tamamlamışsanız 59 yaşınızın dolacağı 04.03.2018 tarihinde yaştan emekli olabilirsiniz. 3600 günü 23 Mayıs'tan sonra tamamlarsanız 60 yaşa tabi olursunuz. 

17.07.1979 doğum tarihim, SSK girişim 31.11.1997, askerliğimi 1998'de 18 ay yaptım. 5000 gün primim var. Ne zaman emekli olurum?İşe başlangıç tarihinize göre 25 yıl, 57 yaş ve 5900 prim gün şartlarına tabisiniz. 57 şartınızdan dolayı 2036 yılından önce emekli olamazsınız. 17.07.2036'ya kadar prim gününüzü tamamlayarak bu tarihte emekli olabilirsiniz.


Ali Şerbetçi

Kaynak: http://www.takvim.com.tr/yazarlar/aliserbetci/2016/01/26/gss-primi-odemek-emekli-etmez

Devamını Oku…

25 Ocak 2016 Pazartesi

Arsa Karşılığı İnşaat İşlerinde KDV

Arsa karşılığı inşaat işlerinde KDV uygulamasına ilişkin olarak gerekli açıklamalar 30 Seri No.lu KDV Genel Tebliğinin D bölümünde yapılmıştır.

Arsa karşılığı inşaat işlerinde iki ayrı teslim söz konusudur.
- Bunlardan birincisi, arsa sahibi tarafından müteahhide arsa teslimi;
- İkincisi ise müteahhit tarafından arsaya karşılık olarak arsa sahibine bağımsız birim (konut veya işyeri) teslimidir.
Arsa karşılığı inşaat işlerinde vergiyi doğuran olay, müteahhidin arsa karşılığı konut, işyeri gibi bağımsız birimleri arsa sahibine teslimiyle gerçekleşmektedir. Bu tarih itibariyle arsa açısından da vergiyi doğuran olay vuku bulmaktadır. Taşınmazda teslim kural olarak tapuya tescil ile gerçekleşmekle birlikte, tapuya tescilden önce bağımsız birimlerin alıcının tasarrufuna terk edilmesi durumunda da vergiyi doğuran olay gerçekleşmektedir.

Dolayısıyla, arsa sahibinin arsa tesliminin ticari nitelikli olması durumunda arsa için, müteahhidin ise arsa sahibine teslim ettiği bağımsız birimler için, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu tarih itibariyle eş zamanlı olarak fatura düzenlemesi gerekmektedir.
Buna göre;
- Arsanın bir iktisadi işletmeye dahil olması veya arsa sahibinin arsa alım satımını mutad ve sürekli bir faaliyet olarak sürdürmesi halinde, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu tarihte, müteahhide yapılan bu arsa teslimi nedeniyle düzenlenecek faturada arsa karşılığı alınan bağımsız birimlerin emsal bedeli (arsa payı dahil) üzerinden genel oranda KDV hesaplanması gerekmektedir.
- Arsa sahibinin, gerçek usulde mükellefiyetini gerektirmeyecek şekilde arızi faaliyet olarak arsasını bağımsız birimler karşılığında müteahhide tesliminde KDV uygulanmayacaktır.
- Vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu tarihte, müteahhitten arsa sahibine yapılacak bağımsız birim teslimleri için müteahhit tarafından düzenlenecek faturada bağımsız birimin niteliğine göre emsal bedeli (arsa payı dahil) üzerinden % 1 veya % 18 oranında KDV hesaplanması gerekmektedir.
Öte yandan, her iki teslimde de işlem bedelinin emsaline göre açıkça düşüklük göstermesi halinde KDV Kanununun 27/3 üncü maddesine göre işlem yapılacağı tabiidir.

Uygulamada “hasılat paylaşımı”, “gelir paylaşımı” vb. şekillerde düzenlenen sözleşmeler uyarınca yapılan işlerde, inşa edilen bağımsız birimler yerine bunların hasılatı paylaşılmakta olup, bu tür sözleşmeler gereğince yapılan işlerin de 30 Seri No.lu KDV Genel Tebliğinde düzenlenen “arsa karşılığı inşaat” olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bu çerçevede;
- Bağımsız birimlerin üçüncü şahıslara satışında, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu tarihte sadece müteahhit tarafından üçüncü şahıslara fatura düzenlenecek, faturada gösterilen toplam bedel üzerinden bağımsız birimin niteliğine göre % 1 veya % 18 oranında KDV hesaplanarak beyan edilecektir.
- Arsanın bir iktisadi işletmeye dahil olması veya arsa sahibinin arsa alım satımını mutad ve sürekli bir faaliyet olarak sürdürmesi halinde, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu tarih itibariyle hasılattan kendisine kalan pay için müteahhide arsa satış faturası düzenleyecek, fatura bedeli üzerinden genel esaslara göre KDV hesaplayarak beyan edecektir. Arsa tesliminin, KDV’nin konusuna girmemesi veya KDV’den istisna edilmiş olması halinde bu teslimde KDV hesaplanmayacaktır.

Nevzat Erdağ

Devamını Oku…

Sigorta Poliçe Tutarlarının Form Bs-Ba’ya Dahil Edilmesi

Bilindiği gibi VUK.’nun 148., 149. ve mükerrer 257. maddelerinin Maliye Bakanlığı’na verdiği yetkiye istinaden,  350 Sıra No.lu VUK. Genel Tebliğiyle, bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerin belirli bir haddi aşan mal ve hizmet alışlarını "Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba)" ile; mal ve hizmet satışlarını ise "Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs)" ile bildirmeleri yükümlülüğü getirilmişti. Daha sonra 362 ve 381 sıra no.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğleriyle bu yükümlülüğe ilişkin yeni düzenlemeler yapılmıştı. 396 sıra no.lu VUK. Genel Tebliğinde ise söz konusu yükümlülüğün 2010 yılı ve müteakip yılların aylık dönemlerinde yerine getirilmesinde uygulanacak usul ve esaslar, bildirim hadleri, bildirim süresi ve verilme dönemi, bildirimlerin elektronik ortamda verilme zorunluluğu ve cezai uygulamaları gibi konularda düzenlemeler yapılmıştır.

Bu çerçevede nelerin bu formlara dahil edileceği 396 sıra no.lu VUK. Genel Tebliğinin1.2.1. bölümünde “ Bildirim mecburiyeti bulunan mükelleflerce, belirlenen hadler çerçevesinde yapılan her türlü mal ve/veya hizmet alış ve satışları, bunlara ilişkin belgenin türüne (Fatura, irsaliyeli fatura, serbest meslek makbuzu, müstahsil makbuzu, gider pusulası, akaryakıt pompalarına bağlı ödeme kaydedici cihaz fişi, sigorta komisyon gider belgesi ve yolcu bileti gibi) bakılmaksızın Ba-Bs bildirim formlarına dahil edilecektir.” şeklinde ifade edilmiştir.

Yine bazı kurumlarla ilgili olarak hizmet satışlarını, Form Bs yerine ayrıca Maliye Bakanlığına bildirim yapacakları 396 sıra no.lu VUK. Genel Tebliğinin 1.2.5. bölümünde açıklanmıştır. Buna göre; “Bankalar,  Katılım Bankaları, Aracı Kurumlar,  Portföy Yönetim Şirketleri, Menkul Kıymet Yatırım Fon ve Ortaklıkları, Reasürans Şirketleri, Emeklilik Şirketleri, Sigorta Şirketleri ve Acenteleri yapmış oldukları işlemleri belirli periyotlarla Bakanlığımıza bildirdiklerinden, hizmet ve satış işlemlerinde düzenledikleri dekont ve poliçe bilgilerini Form Bs ile bildirmelerine gerek bulunmamaktadır. Aynı şekilde, bu kurumların kendi aralarındaki işlemler sebebiyle düzenledikleri dekontların karşı tarafça Form Ba ile bildirilmesine de gerek bulunmamaktadırAncak bu kurumlar, diğer belgelere dayalı olarak yaptıkları mal ve hizmet alım/satımlarını genel esaslar çerçevesinde Ba-Bs formları ile bildirmek zorundadırlar.  Döviz alış-satışı yapan mükellefler ile yetkili müessese izin belgeli ve altın borsasına üye olup kıymetli maden alış-satışı ile uğraşan mükelleflerle ilgili olarak da Tebliğin 1.2.6. bölümünde “Belirli miktarın üzerindeki alış-satış bilgilerini Bakanlığımıza bildirmek zorunda olduklarından, bu işlemlerini ayrıca Ba ve Bs bildirim formlarıyla bildirmelerine gerek bulunmamaktadır. Ancak, bu kurumlar, diğer belgelere dayalı olarak yaptıkları mal ve hizmet alım/satımlarını genel esaslar çerçevesinde Ba-Bs formları ile bildirmek zorundadırlar. Diğer taraftan, bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerin, döviz büroları ve yetkili diğer kuruluşlardan yapmış oldukları döviz alış-satışlarını Ba ve Bs bildirim formlarına dahil etmelerine gerek bulunmamaktadır.” açıklamaları yapılmıştır

Gelir İdaresi Başkanlığı İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü tarafından verilen 21/02/2013tarih ve 11395140-220.99[2012/VUK-1-.....]-256 sayılı Banka kredisi karşılığı külçe altın alımında geri ödemenin altınla yapılması, banka aracılığıyla altın alım satımı, müşterilerin banka hesabına altın göndermesi ile sigorta hizmeti alımı ve Ba-Bs ile bildirimi hakkında mukteza verilmiştir. Buna göre;
Mukteza da Sigorta Poliçeleri ile ilgili olarak;
“….…..Yukarıda yer alan açıklamalara göre, sigorta şirketlerinden acenteler aracılığıyla almış olduğunuz sigorta hizmetlerinde (kasko, trafik sigortası v.b) mevcut poliçe tutarlarının tebliğ ile belirlenen hadleri aşması halinde söz konusu sigorta şirketine ait unvan ve vergi kimlik numarası yazılarak poliçede yer alan net prim bedelinin Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formuna (Form Ba ) dahil edilmesi gerekmektedir.” açıklamasına yer verilmiştir.
Mukteza da Döviz ve Kıymetli Maden alımlarında;
“……….Öte yandan, bahsi geçen Tebliğ'in 1.2.6. bölümünde "Döviz alış-satışı yapan mükellefler ile yetkili müessese izin belgeli ve altın borsasına üye olup kıymetli maden alış-satışı ile uğraşan mükellefler belirli miktarın üzerindeki alış-satış bilgilerini Bakanlığımıza bildirmek zorunda olduklarından, bu işlemlerini ayrıca Ba ve Bs bildirim formlarıyla bildirmelerine gerek bulunmamaktadır.” şeklinde açıklamaya yer verilmiştir.

396 sıra no.lu VUK. Genel Tebliğinin 1.2.1. bölümünde bildirim mecburiyetinde bulunan mükelleflerin, belli hadleri aşan her türlü mal ve hizmet alış/satışlarını Ba ve Bs bildirim formlarına dahil edecekleri düzenlenmiştir. Ancak tebliğin 1.2.5. ve 1.2.6. bölümünde belirtilen kurumlar satışlarını Maliye Bakanlığı’na bildireceklerinden ayrıca Form Bs düzenlemeyecekleri ifade edilmiştir. Tebliğde sayılan banka ve diğer finans kurumları ile sigorta şirketlerinden alım yapan ve bildirim yükümlülüğü olanların Form Ba düzenleyip düzenlenmeyeceği belirtilmemiştir. Ancak bu kurumların kendi aralarındaki işlemler sebebiyle düzenledikleri dekontların karşı tarafça Form Ba ile bildirilmesine gerek bulunmadığı ifade edilmiştir. Yukarıda örnek olarak verilen muktezaya göre ise sigorta şirketlerinden yapılan alımların genel esaslara göre Form Ba ile bildirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Banka ve benzeri kurumlardan sağlanan hizmetler için ödenen faiz veya komisyon bedellerinin Form Ba ile bildirimi hususunda ise herhangi bir düzenlemeye ulaşamadığım gibi Gelir İdaresinin ilgili servisinden şifahi olarak edindiğim bilgide bu yöndedir. Dolayısıyla Bu hizmet alımlarının Form Ba ile bildirilmesi konusunda bir görüş yada açıklamaya ihtiyaç bulunmaktadır.

Sonuç olarak; Maliye Bakanlığı tarafından verilen muktezaya göre, bildirim yükümlülüğü olan mükellefler genel esaslar dahilinde, 396 sıra no.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin 1.2.5. bölümünde yapılan açıklamaya göre düzenlenen sigorta poliçelerinin banka sigorta muamele vergisi hariç bedellerini Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba) ile bildirmeleri gerekecektir.

Vedat Nair

Devamını Oku…

20 Ocak 2016 Çarşamba

Ticari Belgelerin Saklanması

Ticari defter ve belgelerin saklanması, Vergi Usul Kanunu’nda, Türk Ticaret Kanunu’nda ve Sosyal Güvenlik Kanunu’nda ayrı ayrı hüküm altına alınmıştır.

Bugün Türk Ticaret Kanunu (TTK) çerçevesinde belgelerin saklanmasını ele alacağız:

1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren yeni Türk Ticaret Kanunu’nda; belgelerin saklanması ve saklama süresi 82’nci maddesinde;

“(1) Her tacir;

a) Ticari defterlerini, envanterleri, açılış bilançolarını, ara bilançolarını, finansal tablolarını, yıllık faaliyet raporlarını, topluluk finansal tablolarını ve yıllık faaliyet raporlarını ve bu belgelerin anlaşılabilirliğini kolaylaştıracak çalışma talimatları ile diğer organizasyon belgelerini,

b) Alınan ticari mektupları,

c) Gönderilen ticari mektupların suretlerini,

d) 64’üncü maddenin birinci fıkrasına göre yapılan kayıtların dayandığı belgeleri,

sınıflandırılmış bir şekilde saklamakla yükümlüdür.

(2) Ticari mektuplar, bir ticari işe ilişkin tüm yazışmalardır.

(3) Açılış ve ara bilançoları, finansal tablolar ve topluluk finansal tabloları hariç olmak üzere, birinci fıkrada sayılan belgeler, Türkiye Muhasebe Standartlarına da uygun olmak kaydıyla, görüntü veya veri taşıyıcılarda saklanabilirler; şu şartla ki;

a) Okunur hâle getirildiklerinde, alınmış bulunan ticari mektuplar ve defter dayanaklarıyla görsel ve diğer belgelerle içerik olarak örtüşsünler;

b) Saklama süresi boyunca kayıtlara her an ulaşılabilsin ve uygun bir süre içinde kayıtlar okunabilir hâle getirilebiliyor olsun.

(4) Kayıtlar 65’inci maddenin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesi uyarınca elektronik ortama alınıyor ise, bilgiler; bilgisayar yerine basılı olarak da saklanabilir. Bu tür yazdırılmış bilgiler birinci cümleye göre de saklanabilir.

(5) Birinci fıkranın (a) ilâ (d) bentlerinde öngörülen belgeler on yıl saklanır.

(6) Saklama süresi, ticari defterlere son kaydın yapıldığı, envanterin çıkarıldığı, ara bilançonun düzenlendiği, yılsonu finansal tablolarının hazırlandığı ve konsolide finansal tabloların hazırlandığı, ticari yazışmaların yapıldığı veya muhasebe belgelerinin oluştuğu takvim yılının bitişiyle başlar.

(7) Bir tacirin saklamakla yükümlü olduğu defterler ve belgeler; yangın, su baskını veya yer sarsıntısı gibi bir afet veya hırsızlık sebebiyle ve kanuni saklama süresi içinde zıyaa uğrarsa tacir zıyaı öğrendiği tarihten itibaren onbeş gün içinde ticari işletmesinin bulunduğu yer yetkili mahkemesinden kendisine bir belge verilmesini isteyebilir. Bu dava hasımsız açılır. Mahkeme gerekli gördüğü delillerin toplanmasını da emredebilir.

(8) Gerçek kişi olan tacirin ölümü hâlinde mirasçıları ve ticareti terk etmesi hâlinde kendisi defter ve kâğıtları birinci fıkra gereğince saklamakla yükümlüdür. Mirasın resmî tasfiyesi hâlinde veya tüzel kişi sona ermişse defter ve kâğıtlar birinci fıkra gereğince on yıl süreyle sulh mahkemesi tarafından saklanır. “ denmektedir.

Yukarıda da görüldüğü üzere yeni Türk Ticaret Kanunu, belgelerin saklama süresini 82’nci maddenin 5’inci ve 8’inci fıkralarında 10 (on) yıl olarak belirlemiştir.

Engin Malay




Devamını Oku…

19 Ocak 2016 Salı

VUK Tasarısı İle Vergi Planlaması Suç Haline Mi Geliyor?

Değerli okurlarımız Vergi Usul Kanunu Tasarısının hapis cezasına ilişkin olarak getirdiği yeni bir hapis cezasını geçen yazımda ele almış ve tasarının bu haliyle yasalaşması halinde neredeyse herkesin hapis cezası tehlikesi ile karşılaşabileceğini yazmıştım.

Kanaatimce tasarının ikinci en önemli düzenlemesi “Yorum ve ispat” başlığını taşıyan 5’inci maddesine eklenen düzenlemedir. Basında 5’inci madde düzenlemesi ispat külfetinin mükellefe yükleneceği boyutuyla tartışıldı ancak asıl tartışılması gereken 5’inci maddenin 3’üncü fıkrasındaki düzenlemedir.

VUK Tasarısının 5/3 düzenlemesi aşağıdaki gibidir.

“Yorum ve ispat
MADDE 5-
(3) Vergi kanunları hükümlerinin dolanılması, olması gereken vergi yükümlülüğünün dışında kalınması veya vergi yükümlülüğünün lehe etki doğuracak şekilde planlanması gibi yöntemlerle vergiyi doğuran olay veya bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin gizlenmesi veya değiştirilmesine yönelik muamelenin vergi yükümlülüğüne yönelik etkisi dikkate alınmaz. Bu muamelenin hukuken geçerli olması, bir sicile tescil edilmesi ya da resmî şekle tabi olması bu sonucu değiştirmez.
…”

Tasarının bu düzenlemesinin yasalaşması halinde vergi kanunlarındaki birçok istisna geçersiz sayılabilecektir. Yani vergi kanunları ile istisna olan işlemler bu düzenleme ile ortadan kaldırılabilecektir. Nasıl olacağını örnekler yardımıyla açıklayalım.

Örneğin, anonim şirketlerin ilmühaber ya da hisse senedi bastırılmış olması şartı ile hisse satışları hisselerin 2 yıldan fazla elde tutulmuş olması koşulu ile Gelir Vergisinden ve KDV’den istisna edilmiştir. Limited şirket hisseleri ise ne zaman satılır ise satılsın vergiye tabidir. Ancak, bir limited şirket hissesi iki yıldan fazla elde tutulmuş ve anonim şirkete çevrilerek hisse senedi bastırılarak ya da ilmühaber çıkartılarak satış yapılmış ise hisse devri Gelir Vergisinden ve KDV’den istisna olacaktır. Nitekim, mevcut vergi düzenlemeleri buna cevaz vermektedir. VUK Tasarısındaki 5/3 düzenlemesi ile bu istisna geçersiz hale gelebilecektir. Yani mevcut yasaların istisna olarak kabul ettiği bir işlem yukarıdaki düzenleme ile geçersiz hale gelecektir. Eğer ki, kanun koyucu bir istisnayı kaldırmak istiyor ise o istisnalara ilişkin düzenlemeyi yasayla kaldırabilir ki, bu kanun koyucunun takdiridir. Lakin, bir tarafta yasayla istisna tanıyıp diğer taraftan bu istisnaya ilişkin düzenleme devam ederken başka bir yasayla istisnayı tanımamak vergilerin yasallığı ilkesi ile de bağdaşmamaktadır.

Daha da vahim bir örnek verecek olur isek, gayrimenkullerin 2 yıl elde tutulduktan sonra elden çıkarılmasında KDV bulunmamaktadır. Mükellefler de, iki yıl sonra gayrimenkulünü satıyor ise taslaktaki düzenlemeye göre neden iki yıl tuttuktan sonra sattın, bu bir vergi planlamasıdır dahi denilebilir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür ve bütün mükellefler de yasaların kendilerine tanıdığı haklar doğrultusunda vergi planlaması yapmaktadır. Hemen vurgulayalım ki, vergi planlaması suç değildir. Yasanın tanıdığı indirim, istisna ve muafiyetler var ise mükellefler bunlardan doğal olarak yararlanabilir. Mükelleflerin indirim, istisna ve muafiyetlerden yararlanılması istenilmiyor ise ilgili kanundaki düzenlemeleri yasa koyucu kaldırabilir.

VUK Tasarısının 5/3 düzenlemesi yasa tekniği bakımından da sorunludur. Yasada bir suç tanımlanacak ise bu açık bir şekilde kanunda yer almalı ve cezası da kanunla düzenlenmelidir. Yasalarda bir suçun suç olduğuna dair bir düzenleme bulunmuyor ise yasaya VUK Taslağında olduğu şekilde bir cümle ekleyerek bu kanunda tanımlanmamış ancak unutulmuş olan her şey de suçtur gibi bir yasa tekniği olamaz. Taslaktaki düzenleme bu haliyle yasalaşacak olur ise, vergi yasalarında yer alan bütün indirim, istisna ve muafiyetler tehlikeye girebilir. Tekrardan vurgulamak isterim ki, vergi planlaması ya da yasalardaki boşluklardan yararlanılması suç değildir. Yasada boşluk var ise bu da yasal düzenlemede açıkça suç tanımlanarak doldurulmalıdır.

İSPAT KÜLFETİ

213 sayılı VUK’un 3’üncü maddesine göre,

“…İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa aittir.”

Bu düzenleme taslağa göre aşağıdaki şekilde değişmektedir.

“…(5) Vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti ile bu maddedeki diğer hükümlere uygun olarak yapılan bir tespit veya tarhiyatın iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymadığının veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmadığının mükellef tarafından iddia olunması hâlinde ispat külfeti kendisine aittir…”

Mevcut 213 sayılı VUK düzenlemesine göre ispat külfeti iddia edene aitken, tasarı ile mükellefe yüklenilmektedir.

Bu düzenleme ile idarenin dile getirdiği iddiaların da mükellef tarafından ispatı istenilmektedir ki, kanaatimce bu düzenleme de yasa tekniği bakımından oldukça sorunludur. Hukuk nezdinde bir tarafın idare olması o tarafı güçlü kılmamalıdır. Nitekim, yargı aşamasında her iki taraf da eşit konumdadır ve taraflar iddialarını dile getirir ve Hakimler deliller doğrultusunda kanaatine göre karar verir. Tasarı düzenlemesi ispat külfetini mükellefe yüklemektedir ki, bu da uygulamada tartışmalı konularda zaten belli ölçüde mevcut olan cezayı keselim yargıda çözün anlayışını yasalaştırmak anlamına gelmektedir.

Daha önce “Adam öldürmenin cezası mı, sahte fatura cezası mı daha ağırdır?” başlıklı bir yazı kaleme almıştım ve bu yazıda bir mükellefin 75 yılla yargılanabileceğini örneklerle ortaya koymuştum. Maliye Bakanlığı bir okul gibidir ve inceleme elemanları oldukça donanımlıdır ancak yanlış uygulama yapan inceleme elemanları da olabilmektedir. Nitekim, 75 yılla yargılanan bir mükellef yargıda ne hapis cezası ne de vergi ya da ver ziyaı cezasına çarptırılmıyor ise idarenin de ispat külfetinin olması zorunludur. 75 yılla yargılanan bir mükellefin iş yapması, işlerini büyütmesi, istihdam ve katma değer yaratması da beklenmemelidir. Böyle bir durumda öncelikle zarar gören ekonomi olmaktadır.

Tartışılması gereken hukuk devletinin nasıl daha etkin kılınacağı meselesi olmalıdır. Mükellefleri vergiden kaçınmakla, vergi planlaması yapmakla suçlamak ya da ispat külfetini mükellefe yıkmak değildir. Bundan tüm ekonomi ve ülke zarar görür ve iş yapılamayan yerde ne katma değer yaratılır ne de istihdam söz konusu olur.

Ekrem Öncü

Devamını Oku…

E-Faturaların Saklanması

Bilindiği üzere e-fatura ve e-defter uygulaması günden güne yayılmakta ve her mükellef için geçerli bir düzenleme olmaktadır. Bunda özellikle her yıl düşürülen kapsama tavanının da büyük rolü vardır.
E-fatura mükellefleri halihazırda üç temel yöntemle e-fatura düzenleyebilmektedirler:

1. GİB-Portal 

2. Entegrasyon
3. Özel Entegrasyon

GİB- Portal üzerinde arşivlenecek fatura sayısı ve fatura arşivleme süresi ile ilgili sınır bulunmamaktadır. Ancak 6 aydan önce gönderilen ve gelen fatura ve yanıtlar portal üzerinden silinmektedir. Söz konusu portal üzerinde; 6 aydan eski faturalarınız ve uygulama yanıtlarınız sistemden kaldırılacaktır. Lütfen verilerinizi kendi bilgisayarınıza indirip saklamaya özen gösteriniz! uyarısını görmeniz mümkündür. 

Unutulmaması gereken en önemli husus, faturaları ve posta kutusu yanıtlarını saklamak mükellefin sorumluluğundadır. Faturaların Vergi Usul Kanunu uyarınca beş yıl boyunca saklanması zorunluluğu da göz önüne alınarak bilgisayara indirilmesi muhafaza ve ibraz yükümlülüğünün yerine getirilmesi bakımından kolaylık sağlayacaktır.

Tüm yöntemlerde (GİB-Portal, Entegrasyon, Özel Entegrasyon) faturaları saklamak mükellefin kendi sorumluluğundadır. Arşivlemede GİB için önemli olan faturanın XML belgesidir. Çünkü bu esas verinin geçerli halidir. Bunun yanında faturaya ait zarf numarasının da bilinmesi ileride bir anlaşmazlık olduğunda araştırmayı kolaylaştıracağı için saklanabilir. Bunun dışında faturayı nasıl saklayacağınıza GİB karışmamaktadır.


Portal üzerinde arşivleme yaptığınızda arşivlediğiniz faturaları «indir» seçeneği ile bilgisayarınıza indirip saklamalısınız. Portal üzerinde arşive alıp indirmediğiniz faturaların saklanma yükümlülüğü Gelir İdaresi Başkanlığı?nın sorumluluğunda değildir. Gelir İdaresi Başkanlığı faturalarınızı GİB sunucularında saklamayı taahhüt etmemektedir. Olası bir durumda faturanızı sistemde bulamadığınız takdirde GİB sorumlu tutulamaz.

İleride istenmeyen durumların oluşmaması için faturalarınızı kendi bilgisayarınıza indirip yedekleme/saklama yapınız. Fatura/uygulama yanıtı indirildikten sonra http://efatura.gov.tr adresinde yer alan E-Fatura Görüntüleyici programı ile görüntülenebilir, doğrulanabilir ve sorgulanabilir (1.7 sürümü ile). E-Fatura Görüntüleyici programı faturanın XMLini açar, farklı formattaki dosyaları ya da zarftan çıkarılmamış XML?î açmaz. Bu nedenle faturanızı/uygulama yanıtınızı açmadan önce zipten çıkarttığınızdan emin olunuz. Zip uzantılı dosyayı açabilmek için bilgisayarınızda winrar ya da winzip gibi bir programın yüklü olması gerekmektedir. Faturanızı zipten çıkarttıktan sonra E-Fatura

Görüntüleyicideki Aç düğmesine basınız. Ardından açmak istediğini fatura/uygulama yanıtı XMLinin bulunduğu yere gelip XMLi seçiniz. Faturanız açılacaktır. Ardından Doğrula ve Sorgula düğmelerini kullanarak doğrulama ve sorgulama işlemlerini gerçekleştirebilirsiniz.


E-Faturanın pdf hali, kağıt çıktısı, e-posta ile gönderilmesi, Aslı Gibidir yazılması vs. geçersizdir. Geçerli hali GİB üzerinden başarıyla geçmiş XMLidir. Faturaların XML halinde saklanması gerekmektedir. Zipten çıkarıp çıkarmamak sizin tercihinizdir ancak önemli olan fatura XMLi ve bu XMLi istendiğinde ibraz edebilmenizdir.


Ali Rıza Akbulut

Kaynak: http://www.muhasebetr.com/yazarlarimiz/alirizaakbulut/099/

Devamını Oku…

15 Ocak 2016 Cuma

Fason Tavuk ve Hayvan Yetiştiriciliğinde Stopaj Var Mıdır ?

Soru: Fason tavuk ve hayvan yetiştiriciliğinde stopaj

Cevap: Bilindiği üzere büyük tavuk veya hayvancılık firmaları piliç veya benzeri hayvan yetiştirililmesinde yem dahil olmak üzere her türlü masraflarını kendileri karşılamak suretiyle şahıs firmalarından fason piliç ve hayvan yetiştirme hizmeti alabilmektedirler. Bu hizmet fason bir hizmet ise tevkifat olacak mıdır ?

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 52 nci maddesinde; "Zirai faaliyet; arazide, deniz, göl ve nehirlerde, ekim, dikim, bakım, üretme, yetiştirme ve ıslah yollarıyla veyahut doğrudan doğruya tabiattan istifade etmek suretiyle nebat, orman, hayvan, balık ve bunların mahsullerinin istihsalini, avlanmasını, avcıları ve yetiştiricileri tarafından muhafazasını, taşınmasını, satılmasını veya bu mahsullerden sair bir şekilde faydalanılmasını ifade eder.
             ...
             Yukarıda yazılı faaliyetlerin içinde yapıldığı işletmelere zirai işletme bu işletmeleri işleten gerçek kişilere (Adi şirketler dahil), vergiye tabi olsun veya olmasınlar, çiftçi ve bu faaliyetler neticesinde istihsal olunan maddelere de mahsul denir.
             Kollektif şirketlerle adi veya eshamlı komandit şirketler zirai faaliyetle iştigal etseler dahi çiftçi sayılmazlar. Zirai faaliyetle iştigal eden kollektif şirketlerin ortakları ile komandit şirketlerin komandite ortaklarının şirket kârından aldıkları paylar şahsi ticari kazanç hükmündedir.
             ..." hükmü yer almaktadır.
Aynı Kanununun 53 üncü maddesinde, çiftçilerin elde ettikleri zirai kazançların, yine bu Kanunun 94 üncü maddesine göre hâsılatları üzerinden tevkifat yapılmak suretiyle vergilendirileceği hükme bağlanmış olup, anılan Kanunun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının (11) numaralı bendinde, vergi tevkifatı yapmakla yükümlü kişi, kurum ve kuruluşlarca çiftçilerden satın alınan zirai ürünler ve hizmetler için yapılan ödemelerden tevkifat yapılacağı belirtilmiş ve bu tevkifat oranları, hayvan ve hayvansal ürünlerde % 2, diğer zirai ürünlerde % 4, ticaret borsalarında tescil ettirilerek satın alınan hayvan ve hayvansal ürünlerde % 1, diğer zirai ürünlerde ise % 2 ve diğer hizmetler için % 4 olarak belirtilmiştir.
Ayrıca, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 11 inci maddesinin beşinci fıkrası ile Maliye Bakanlığı zirai ürünlerin (işlenmiş olanlar dâhil) alım satımına aracılık eden kuruluşlar ile ticaret borsalarını bu mahsullerin satın alınması sırasında yapılacak vergi tevkifatından müteselsilen sorumlu tutmaya, söz konusu ürünlerin satışı dolayısıyla yapılacak vergi tevkifatının hangi safhada yapılacağını her bir ürün için ayrı ayrı belirlemeye yetkili kılınmıştır.
164 seri no.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile zirai ürünlerin alımında yapılacak gelir vergisi tevkifatı ve müteselsil sorumluluk konusunda gerekli açıklamalar yapılmıştır.
Söz konusu Tebliğin 3 üncü bölümünde, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinde sayılan kişi, kurum ve kuruluşların çiftçilerden satın aldıkları zirai ürünler için yaptıkları ödemelerden (avans olarak ödenenler dahil) tevkifat yapmak zorunda oldukları; ancak bu tevkifatın yapılmaması halinde, ürünü çiftçiden satın alanın sorumluluğu olmakla birlikte, bu ürünün daha sonraki safhalarda alım-satımına taraf olanlar da tevkif yoluyla ödenmeyen bu vergi ile buna bağlı ceza, gecikme faizi ve gecikme zammından müteselsilen sorumlu olacakları açıklanmıştır.
Diğer bir anlatımla,  zirai ürünleri çiftçi dışındaki kişilerden satın alanlar bu ürünlerle ilgili gelir vergisi tevkifatının yapıldığına kanaat getirirlerse gelir vergisi tevkifatını yapmayabileceklerdir. Bu durumda tevkif yoluyla ödenmesi gereken vergi ile buna bağlı ceza, gecikme faizi ve gecikme zammından müteselsilen sorumlu olacaklardır. Ancak, mükelleflerin müteselsil sorumluluğun dışında kalmayı tercih etmeleri halinde zirai ürünü kimden satın almış olurlarsa olsunlar gelir vergisi tevkifatı yaparak ilgili vergi dairesine yatırmak zorundadırlar.
Öte yandan, aynı Tebliğin dördüncü bölümünde; borsada tescil ettirilerek çiftçilerden satın alınan zirai ürün bedelleri üzerinden tevkif edilerek vergi dairelerine ödenmesi gereken vergiden borsalar ve zirai ürünü satın alanların müteselsilen sorumlu olacakları, Tebliğin 1, 2 ve 3 üncü bölümlerinde belirtilen kamu kurum ve kuruluşları ile diğer kişi, kurum ve kuruluşların çiftçi dışında kalan kişi, kurum ve kuruluşlardan 5590 sayılı Kanuna göre kurulmuş bulunan Ticaret Borsalarında tescil ettirerek satın aldıkları zirai ürün bedelleri üzerinden, gelir vergisi tevkifatı yapmayacakları ve müteselsilen de sorumlu olmayacakları belirtilmiştir.
188 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde, arazi sahiplerinin zirai faaliyete bilfiil iştirak etmeksizin üründen pay almak suretiyle yaptıkları kiralama hizmetleri hariç olmak üzere, çiftçilerin zirai işletmelerini, tarımsal alet ve makinalarını kiralamaları veya çiftçilerin zirai işletmelerini, tarımsal alet ve makinalarını el emekleriyle birleştirmek suretiyle, diğer kişilere yapmış oldukları hizmetlerin, zirai faaliyet kapsamında ifa edilen hizmet olarak kabul edileceği ifade edilmiştir.
Diğer taraftan, 242 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde zirai hizmet ve yapılacak tevkifat konusunda gerekli açıklamalar yapılmıştır. Ayrıca anılan Tebliğe göre, zirai faaliyet kapsamında ifa edilen hizmetlere ilişkin olarak esnaf muaflığından yararlananlara yapılacak ödemeler ile kazancı gerçek usulde tespit edilmeyen çiftçilere yapılacak ödemelerin gider pusulası düzenlenmesi suretiyle yapılması (bu çiftçilerden zirai ürün alınması durumu hariç) gerekmektedir.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 229 ncu maddesinde, fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olarak tanımlandıktan sonra, aynı Kanunun 232 nci maddesinde;  birinci ve ikinci sınıf tüccarlar, kazancı basit usulde tespit edilenlerle defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilerin: birinci ve ikinci sınıf tüccarlara, serbest meslek erbabına, kazançları basit usulde tespit olunan tüccarlara, defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilere ve vergiden muaf esnafa sattıkları emtia veya yaptıkları işler için fatura vermek ve bunlar da fatura istemek ve almak mecburiyetinde oldukları hükme bağlanmıştır.
Yine aynı Kanunun 235 inci maddesine göre de birinci ve ikinci sınıf tüccarlar ile kazancı basit usulde tespit edilenler ve defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçiler, gerçek usulde vergiye tabi olmayan çiftçilerden satın aldıkları malların bedelini ödedikleri sırada müstahsil makbuzu tanzim etmeye mecburdurlar.
Yukarıda yer alan açıklamalara göre;
- Şirketin piliç yetiştirilmesi hususunda çiftçilerle anlaşmış olması halinde, civciv, yem, ilaç gibi üretim girdilerinin de temin edilmesi suretiyle, civcivlerin beslenip bakımının yaptırılarak piliç haline getirilmesi ve şirkete geri verilmesi işleminin zirai faaliyet kapsamında ifa edilen hizmet olarak değerlendirilmesi ve yapılan bu zirai hizmet karşılığında çiftçilere ödenen hizmet bedeli üzerinden % 4 oranında  tevkifat yapılması gerekmektedir.
- Ancak, söz konusu hizmetin çiftçi dışında kalanlar tarafından gerçekleştirilmesi halinde, civcivlerin beslenip bakımının yaptırılarak piliç haline getirilmesi ve şirkete geri verilmesi işlemi çerçevesinde çiftçi dışında kalan kişi ya da firmalara ödenen bedeller üzerinden gelir vergisi tevkifatı yapılmayacaktır.
 Öte yandan, zirai faaliyet kapsamında üretim ömrünü tamamlayan yumurta tavuklarının şirket tarafından;
- Çiftçilerden satın alınması halinde, yapılacak ödemeler üzerinden % 2 oranında, ticaret borsalarında tescil ettirilerek satın alınması durumunda ise % 1 oranında tevkifat yapılması,
- Çiftçi dışındaki kişilerden ticaret borsalarına tescil ettirilerek satın alınması halinde ise tevkif yoluyla ödenmesi gereken vergi, gecikme faizi ve gecikme zammından tescil işlemini yapan borsalar ve vergisi tevkif yoluyla ödenmeyen zirai ürünü borsaya getirenler müteselsilen sorumlu olacaklarından ödenen bedeller üzerinden gelir vergisi tevkifatı yapılmaması,
- Çiftçi dışındaki kişilerden ticaret borsalarına tescil ettirilmeksizin satın alınması halinde, daha önceki safhalarda söz konusu hayvanlarla ilgili gelir vergisi tevkifatının yapıldığına kanaat getirilmesi durumunda gelir vergisi tevkifatının yapılmayabileceği; ancak daha önceki safhalarda söz konusu tevkifatın yapılmadığının tespit edilmesi durumunda, tevkif yoluyla ödenmesi gereken vergi ile buna bağlı ceza, gecikme faizi ve gecikme zammının, müteselsil sorumluluk kapsamında tahsil edileceği hususunun dikkate alınması   gerekmektedir.
Ayrıca, piliç yetiştirilmesi hususunda zirai hizmet alımları karşılığında yapılan ödemelerin, kazancı gerçek usulde tespit edilmeyen çiftçilere yapılması halinde gider pusulası düzenlenmesi; şirket tarafından, üretim ömrünü tamamlayan yumurta tavuklarının alımı neticesinde ödenen tutarlar karşılığında ise 213 sayılı Vergi Usul Kanununun  232 nci ve 235 nci maddeleri gereğince müstahsil makbuzu/fatura düzenlenmesi ve söz konusu tevkifat tutarlarının da düzenlenecek belge üzerinde gösterilmesi gerekmektedir.
Koray Ateş

Devamını Oku…

İşçinin Maaşını Patron İstediği Şekilde Kesemez

Okuyucularımdan en çok soru aldığım konulardan biri çalışanın ücretinden yapılan kesintiler.  Bu durumda olan okuyucularımdan M.E. binmiş olduğu arabanın alev alıp yanması sonucunda işyerine ait aracın parasının istendiğini, H.Ü. isimli vatandaş ise bir sağlık kuruluşunda veri işleme işini yaptığını ve verilen bir zarardan dolayı maaşından kesinti yapılmak istendiğini belirterek ne yapacağını soruyor. K.N. isimli çalışan da işyerinde müşterinin çarpması sonucu kırılan bardakların parasının maaşından kesileceğinin söylendiğini, A. D. adlı okuyucum ise işyerinde hırsızların mal çalmasından dolayı eksilen malların parasının kendisi ve arkadaşından istendiğini, belirtiyorlar. 
Çalışma hayatında işçi ve işverenlerin uymak zorunda oldukları mevzuattan, toplu iş sözleşmesinden veya iş sözleşmesinden doğan çeşitli kurallar var. İşverenler işçilerin işlerini gereği gibi yapmamalarından dolayı çeşitli zararlara uğraya bilirler. Uğramış oldukları bu zararları işçilerin ücretlerinden doğrudan doğruya kesemezler. Patron, “sen zarar verdin ben de senin maaşını kesiyorum” diyemez. Ücret kesmenin kurallarını açıklayalım. 
Kesinti için işçinin onayı şart 
Patron, “işçi bana 1000 lira zarar verdi, ben bu zararı işçinin her ay maaşından keserim” diyemez. Patron, kesinti yapabilmesi için  işçisinin onayını alması gerekiyor. Bu onay zarar doğduktan sonra alınacak. Önceden iş sözleşmesi ile veya ayrı olarak alınan onaylar geçerli değil. 
İşçi vermiş olduğu zarardan dolayı ücretinden kesinti yapılmasını kabul ettiği takdirde, işveren işçinin aylık ücretinin en fazla dörtte birini kesebilir. Daha fazlasını kesemez. Ancak, işçinin bakmak zorunda olduğu aile üyeleri için hakim tarafından takdir edilecek miktar bu paraya dahil değildir. Nafaka borcu alacaklılarının hakları saklıdır. Örneğin  aylık 2000 lira maaş alan bir işçi işverenine 1000 lira zarar vermişse bu işçi de maaşından kesinti yapmayı kabul etmişse işçinin maaşından aylık en fazla 500 lira kesilebilir. İşçi istese de işveren bir aylık süre içerisinde  örneğimizde olduğu gibi 500 liradan daha fazla kesinti yapamaz. 
İşçi onay vermezse 
İşçi vermiş olduğu zarardan dolayı ücretinden kesinti yapılmasına onay vermezse patronun genel hükümlere göre işçi aleyhine dava açması gerekiyor. 
Okuyucularımın işverenlerine/patronlarına ücretlerinden kesinti yapılacağı konusunda bir onay vermediği anlaşılıyor. Okuyucularımın patronlarına maaşlarının kesilmesi için onay vermemesi gerekiyor. Patronun bu kesintileri işçilerin onayı olmadan yapması durumunda işçilerin bu paranın iadesinin sağlanması için iş mahkemesine dava açması gerekiyor. Bu durumda olan işçilerin çalışma süresi bir yıl ve üzerinde ise ücret kesintisi sebebiyle işten ayrılıp kıdem tazminatlarını da alabilme hakları var. 
Arif Temir

Devamını Oku…

14 Ocak 2016 Perşembe

Tavuklardan Elde Edilen Yumurta Satışları Ticari Mi Yoksa Zirai Kazanç Mıdır ?

Cevap: 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 52 nci maddesinin birinci fıkrasında, zirai faaliyetten doğan kazancın zirai kazanç olduğu hükme bağlanmış, ikinci fıkrasında ise zirai faaliyetin; arazide, deniz, göl ve nehirlerde, ekim, dikim, bakım, üretme, yetiştirme ve ıslah yollarıyla veyahut doğrudan doğruya tabiattan istifade etmek suretiyle nebat, orman, hayvan, balık ve bunların mahsullerinin istihsalini, avlanmasını, avcıları ve yetiştiricileri tarafından muhafazasını, taşınmasını, satılmasını veya bu mahsullerden sair bir şekilde faydalanılmasını ifade ettiği, aynı maddenin altıncı fıkrasında da yukarıda yazılı faaliyetlerin içinde yapıldığı işletmelerin zirai işletme olduğu belirtilmiştir.

Aynı Kanunun 53 üncü maddesinde, "Çiftçilerin elde ettikleri zirai kazançlar, bu Kanunun 94 üncü maddesine göre hasılatları üzerinden tevkifat yapılmak suretiyle vergilendirilir. 54 üncü  maddede yazılı işletme büyüklüğü ölçülerini aşan çiftçiler ile bir biçerdövere veya bu mahiyetteki bir motorlu araca veya on yaşına kadar ikiden fazla traktöre sahip olan çiftçilerin kazançları gerçek usulde (zirai işletme hesabı veya diledikleri takdirde bilanço esasına göre) tespit olunarak vergilendirilir. Kazançları gerçek usulde vergilendirilmeyen çiftçiler bu kazançları için beyanname vermezler.
             ...
Kazançları gerçek usulde vergilendirilmeyen çiftçiler, yazılı olarak vergi dairesinden istemde bulunmaları halinde izleyen vergilendirme dönemi başından, işe yeni başlayanlar, işe başlama tarihinden itibaren gerçek usule geçebilirler. 54 üncü maddede yazılı ölçüleri aşanlar müteakip vergilendirme dönemi başından itibaren gerçek usulde; gerçek usule tabi olanlardan bu ölçülerin altında kalanlar müteakip vergilendirme dönemi başından itibaren hasılatları üzerinden tevkifat yapılmak suretiyle vergilendirilirler." hükmü yer almaktadır.
Yine aynı Kanunun 54 üncü maddesinde, zirai kazancın gerçek usulde tespiti bakımından bir takvim yılı içinde dikkate alınacak işletme büyüklüğü ölçüleri belirlenmiştir. Buna göre söz konusu maddenin (A) bendinin 24 üncü grubunda, küçükbaş hayvanlarda işletme büyüklüğü ölçüsü, 750 adet hayvan (Bir yaşından küçük küçükbaş hayvanlar ile kümes hayvanları hariç) olarak tespit edilmiştir.

Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, kümes hayvanlarının yetiştirilmesi ve yetiştirilen tavuklardan elde edilen yumurtalar ile belirli bir olgunluğa gelen tavukların satılması faaliyeti neticesinde elde edilecek kazanç; zirai kazanç olup ayrıca Gelir Vergisi Kanununun 54 üncü maddesinde kümes hayvanları ile ilgili işletme büyüklüğü ölçüsü belirlenmediğinden, kümes hayvanlarının yetiştirilmesi ve yetiştirilen tavuklardan elde edilen yumurtalar ile belirli bir olgunluğa gelen tavukların  satılması faaliyetinden elde edilen kazancın anılan Kanunun 94 üncü maddesine göre tevkifat yapılmak suretiyle vergilendirilmesi gerekmektedir.

Yine, zirai kazanca ilişkin zirai işletme defteri kullanılması gerekmekte olup, bağlı olunan vergi dairesine dilekçeyle başvuruda bulunulması halinde ise bilanço esasına göre defter tutulması mümkün bulunmaktadır.

Koray Ateş

Devamını Oku…

13 Ocak 2016 Çarşamba

Yeni VUK Tasarısında Herkese Hapis Cezası Tehlikesi!

Değerli okurlarımız bilindiği gibi Vergi Usul Kanunu (VUK) Tasarısı yayımlandı ve tasarıda ağırlıklı olarak ispat külfeti konuşulmaya başlandı. Hatta Maliye Bakanımız da konuyla ilgili olarak açıklama yaptı ve tasarının taslak dahi olmadığını ve konuyla ilgileneceği yönünde bir açıklama yaptı. İspat külfeti meselesi ve önemli olan değişiklikler daha sonra ele alınacaktır ama ondan çok daha önemlisi tasarının cezalar bölümündeki düzenleme. Tasarı bu haliyle yasalaşacak olur ise Türkiye’de yaşayan herkes hapis cezası tehdidi altında olacaktır. Belki bu başlık bu kadar da olmaz diye algılanabilecektir ama yazı okunduğunda ne demek istediğimiz çok daha net olarak ortaya konulacaktır.

Tasarının 282’nci maddesi “Kaçakçılık suçu” fiillerini düzenlemektedir. Buradaki fiiller mevcut VUK’taki 359’uncu maddeye paralel düzenlenmiştir. Defter ve kayıtlarda muhasebe hilesi yapılması, defter ve belgelerin gizlenmesi, belgelerin muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge ya da sahte olarak düzenlenmesi gibi durumlar kaçakçılık suçunu oluşturmaktadır.

Tasarının 275’inci maddesine göre mevcut vergi ziyaı cezasına eklemeler yapılmaktadır. Tasarıda 275’inci madde aşağıdaki şekildedir.

“Vergi ziyaı cezası
MADDE 275-(1) İkmalen veya idarece vergi tarhını gerektiren fiillerle vergi ziyaına sebebiyet verildiği takdirde, mükellef veya sorumlu hakkında ziyaa uğratılan verginin bir katı tutarında vergi ziyaı cezası kesilir.

(2) Bu Kanunun 282 nci maddesinde yazılı fiiller hariç olmak üzere, re’sen vergi tarhını gerektiren fiillerle vergi ziyaına sebebiyet verildiği takdirde ziyaa uğratılan verginin iki katı tutarında vergi ziyaı cezası kesilir.

(3) Bu Kanunun 282 nci maddesinde yazılı fiillerle vergi ziyaına sebebiyet verildiği takdirde ziyaa uğratılan verginin üç katı tutarında vergi ziyaı cezası kesilir…

 (5) Vergi kanunlarına göre mükellefiyet tesis ettirmesi gerektiği halde bu zorunluluğa uyulmaksızın vergi idaresinin ıttılaı dışında kayıt dışı ticari, zirai veya mesleki faaliyette bulunmak suretiyle vergi ziyaına sebebiyet verilmesi durumunda, birinci, ikinci ve üçüncü fıkralara göre kesilecek vergi ziyaı cezası %50 artırılarak uygulanır…

Tasarıda kaçakçılık suçunda ceza ise 283’üncü maddede düzenlenmiştir. Buna göre;

“Kaçakçılık suçunda ceza
MADDE 283-(1) Bu Kanunun 282 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan fiilleri işleyenler hakkında on sekiz aydan üç yıla kadar, (b) bendinde yer alan fiilleri işleyenler hakkında üç yıldan beş yıla kadar, (c) bendinde yer alan fiilleri işleyenler hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(2) Bu Kanunun 282 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde yazılı fiilleri, vergi kanunlarına göre mükellefiyet tesis ettirmesi gerektiği halde bu zorunluluğa uyulmaksızın vergi idaresinin ıttılaı dışında kayıt dışı ticari, zirai veya mesleki faaliyette bulunmak suretiyle işleyenler hakkında birinci fıkraya göre hükmolunacak ceza %50 artırılarak uygulanır…

 (5) 5271 sayılı Kanunun 231 inci maddesinin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri ile 5237 sayılı Kanunun 51 inci maddesinin cezanın ertelenmesine ilişkin hükümleri, bu maddeye göre hükmolunacak cezalar hakkında uygulanmaz. Bu maddeye göre verilen hapis cezaları seçenek yaptırımlara çevrilemez.”

TASARIDAKİ DÜZENLEMELERDEKİ HAPİS TEHLİKESİ NEDİR?

Tasarının 275’inci maddesinde yer alan, “(5) Vergi kanunlarına göre mükellefiyet tesis ettirmesi gerektiği halde bu zorunluluğa uyulmaksızın vergi idaresinin ıttılaı dışında kayıt dışı ticari, zirai veya mesleki faaliyette bulunmak suretiyle vergi ziyaına sebebiyet verilmesi durumunda, birinci, ikinci ve üçüncü fıkralara göre kesilecek vergi ziyaı cezası %50 artırılarak uygulanır…” düzenlemesi yoruma çok açık bir düzenlemedir.

Örneğin, İstanbul’da yaşayan Ayşe Teyze 2015 yılı Ocak ayında bir adet ev aldı ve taşındı. 3 ay oturduktan sonra bu evden memnun kalmadı ve evde oturmak istemediğinden evi satmaya karar verdi ve Nisan ayında sattı.  Arkasından Mayıs ayında bir ev daha aldı ve yeni evine taşındı. Sonrasında Ayşe Teyzenin Öğretmen olan kızının ataması Gaziantep İline yapıldı ve Ayşe Teyze yeni aldığı evi de satarak 2015 yılının Kasım ayında Gaziantep İlinden ev aldı ve yerleşti. Ayşe Teyze İstanbul’dan aldığı ve sattığı evlerden cüzi miktarda kar ettiğini düşünerek maliyeye bildirimde bulunmadı.

İşte bu durumda yukarıdaki düzenlemeye göre Maliye Ayşe Teyzeye diyecektir ki, Ayşe Hanım 2015 yılında birden fazla ev aldın ve sattın, bu işten de şu kadar kar ettin, bu bir ticari kazançtır neden mükellefiyet tesis ettirmedin ve vergi ödemedin? İşte bu durumda kesilecek vergi ziyaı cezası %50 artırılarak uygulanacaktır. Ayşe Teyze de cezam neyse kesin ödeyeyim diyecektir ve Maliye para cezası kesecek ve Ayşe Teyze de ödeyecektir. Ama maalesef Ayşe Teyze’yi bekleyen asıl tehlike hapis cezasıdır!  

Tasarının 283’üncü maddesine göre,” (1) Bu Kanunun 282 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan fiilleri işleyenler hakkında on sekiz aydan üç yıla kadar, (b) bendinde yer alan fiilleri işleyenler hakkında üç yıldan beş yıla kadar, (c) bendinde yer alan fiilleri işleyenler hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Bu Kanunun 282 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde yazılı fiilleri, vergi kanunlarına göre mükellefiyet tesis ettirmesi gerektiği halde bu zorunluluğa uyulmaksızın vergi idaresinin ıttılaı dışında kayıt dışı ticari, zirai veya mesleki faaliyette bulunmak suretiyle işleyenler hakkında birinci fıkraya göre hükmolunacak ceza %50 artırılarak uygulanır…

 (5) 5271 sayılı Kanunun 231 inci maddesinin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri ile 5237 sayılı Kanunun 51 inci maddesinin cezanın ertelenmesine ilişkin hükümleri, bu maddeye göre hükmolunacak cezalar hakkında uygulanmaz. Bu maddeye göre verilen hapis cezaları seçenek yaptırımlara çevrilemez.”

Ayşe Teyze bu düzenlemeye göre para cezası ödeyerek yakasını kurtaramayacaktır. Hapis cezasıyla da karşılaşacaktır ve bu hapis cezası paraya çevrilemeyecektir. Yine, örneğin akşamları stand açarak kitap, kıyafet vb satanlar da birden fazla kez tespit edilecek olurlar ise ticari kazanç elde ettiği ileri sürülerek hapis cezası ile karşılaşabileceklerdir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür ve herkesin başına gelebilecek bir olay mutlaka olacaktır.

Tasarıdaki düzenlemeden de görüleceği üzere, uygulamada olan mevcut VUK’a göre alınan hapis cezaları 2 yılın altında ise para cezasına dönüştürülebiliniyor iken tasarıya göre dönüştürülemeyecektir.

Tasarının bu düzenlemeleri çok ağır sonuçlar doğurabilecektir. Nitekim birçok yargı kararlarında bile bazı faaliyetlerin ticari kazanç olup olmadığı yönünde farklı kararlar çıkabilmektedir. Kanaatime göre, bu düzenlemelerde suç ile ceza arasında ciddi orantısızlık bulunmaktadır. Maliye kayıt dışı kalandan mutlaka vergisini almalı ama hapis cezası çok ağır bir ceza olarak öngörülmüştür ve yoruma açık bir konuda hapis cezası öngörmek uygulamada ciddi sıkıntılar doğurabilecektir.

Ekrem Öncü

Kaynak: http://www.muhasebetr.com/yazarlarimiz/ekremoncu/0290/

Devamını Oku…