29 Aralık 2015 Salı

İrsaliye Kesmeden E-Fatura Düzenlenebilir Mi?

E-FATURA KESMEK ZORUNDA OLUP, İRSALİYELİ FATURA DIŞINDA EVRAKI OLMAYANLAR (HARİCEN ELİNDE İRSALİYE BULUNDURMAYANLAR) İLE OLSA DAHİ İRSALİYE KESMEK İSTEMEYENLER; İRSALİYE KESMEDEN E-FATURA DÜZENLEYEBİLİRLER Mİ?

Uygulamada e-fatura düzenleyen firmaların, irsaliyeli fatura gibi günü birlik olarak düzenleyip, e-fatura görüntüsünden çıktı alarak, sevk irsaliyesi düzenlemeden müşterilerine sevk ettikleri; müşterilerin de, her ne kadar e-fatura düzenlenmiş dahi olsa, ayrıca sevk irsaliyesinin düzenlenmesi gerektiği hususlarında görüş farklılıkları olabilmektedir.
Bazıları, zaten satışı e-fatura ile kestim, ayrıca irsaliye düzenlemeyeyim düşüncesi ile kesmez iken;

bazıları da, tamamen kağıt ortamında irsaliyeli fatura kesmeleri, ayrıca ellerinde tekil olarak irsaliye olmaması (bulunmaması) nedeniyle, e-fatura kesmeleri gereken durumlarda, ayrıca kağıt ortamında fatura kesemeyeceklerinden, irsaliye düzenleyememektedirler.
Her iki durumda da (irsaliyesi var ama kesmek istemeyen ile, elinde irsaliyesi bulunmayan) e-fatura kesen kurum için irsaliye, aşağıdaki şartları yerine getirmeleri durumunda zorunlu değildir.

Vergi Usul Kanununun 433 Sıra numaralı genel tebliğinin 15. Bölümünde;

“15- 397 Sıra Numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile Getirilen e-Fatura Uygulamasına Kayıtlı Mükellefler Arasında Yapılan Satışlar


e-Fatura Uygulamasına kayıtlı kullanıcılara düzenlenecek elektronik faturada, düzenleme tarihi yanında düzenleme zamanının da saat ve dakika olarak gösterilmesi halinde elektronik faturanın kâğıt çıktısı irsaliye yerine geçer. Söz konusu kâğıt çıktıya “İrsaliye yerine geçer.” ifadesinin yazılması ve kâğıt çıktının satıcı veya yetkilisi tarafından imzalanması zorunludur. Ancak bu imkândan yararlanabilmek için elektronik faturanın malın teslimi anında düzenlenmesi gerekir.

Hizmet ifasına konu e-faturanın satış anında düzenlenmesi halinde, söz konusu kâğıt çıktının talep eden müşteriye verilmesi zorunludur.  “ 


Denilmektedir. 

SONUÇ:


Buna göre, irsaliyesi olmayan yada olsa bile kesmek istemeyen e-fatura düzenleyecek firmalar;

   1. E-faturanın çıktısını alarak, yetkili kişi tarafından imzalanması,   

   2. E-fatura çıktısını üzerinde düzenleme tarihinin yanında saat ve dakikanın da yer alması,
   3. Üzerine “İrsaliye Yerine Geçer” ibaresinin yazılması,halinde, mallarını teslim anında e-fatura düzenleyen işletme, irsaliye düzenlemeden, sadece e-fatura verebilecektir.

Mehmet Küçükşahin





Devamını Oku…

Anonim Şirket Yönetim Kurulu Üyeliğini Sona Erdiren Haller

Anonim şirkette, esas sözleşmeyle atanmış veya genel kurul tarafından seçilmiş, bir veya daha fazla kişiden oluşan bir yönetim kurulu bulunur. Şirket, yönetim kurulu tarafından yönetilir ve temsil olunur. Şirketin yönetimi ve temsili, devredilmediği takdirde, yönetim kurulunun tüm üyelerine aittir. Yönetim kurulu üyeliğine seçilebilmek için bazı şartlara haiz olunması gerektiği gibi, yönetim kurulu üyesi seçilen veya atanan kişilerin üyeliklerinin bazı hallerde kendiliğinden sona ermesi yahut kurul dışında ilgili organ yahut kişi tarafından alınan bazı kararlar ile sona erdirilmesi mümkündür. Anonim şirket yönetim kurulu üyeliğine atanan ya da seçilen kişinin üyeliği, şirket esas sözleşmesinde yeniden seçilmesine mani bir hükmün bulunması, seçildiği sürenin dolması, üyelik için gerekli kanuni şartları veya esas sözleşmede öngörülen nitelikleri kaybetmesi, iflâsına karar verilmesi ve ehliyetinin kısıtlanması halinde, herhangi bir işleme gerek olmaksızın kendiliğinden sona erer. Yönetim kurulu üyesi, ayrıca, genel kurul kararıyla her zaman görevden alınabilir. Yönetim kurulu üyeliğine seçilen tüzel kişi de, kendi adına tescil edilmiş bulunan kişiyi her an değiştirip yönetim kurulundaki görevine son verebilir. Ayrıca, işletme konusu kamu hizmeti olan anonim şirketlerde pay sahibi olan, Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişilerinin yönetim kurulunda bulundurdukları temsilcilerinin yönetim kurulu üyelikleri, ilgili kamu tüzel kişisi tarafından görevden alınmaları üzerine son bulur. Ayrıca, ölüm ve istifa halinde de ilgili kişinin yönetim kurulu üyeliği sona erer. 

İlgili yönetim kurulu üyesinin kanunda yazılı sebeplerle görevinin sona ermesi yahut ölüm, istifa, görevden alma gibi nedenlerle son bulması durumunda, yönetim kurulu, boşalan üyeliğe kanunî şartları haiz birisini geçici olarak seçip ilk genel kurulun onayına sunar. Bu yolla seçilen üye, onaya sunulduğu genel kurul toplantısına kadar görev yapar ve onaylanması halinde önceki üyenin süresini tamamlar. Ancak, Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişilerinin, işletme konusu kamu hizmeti olan anonim şirketlerin yönetim kurullarında bulundurdukları temsilcilerin görevden alınması, ayrılması, ölümü, istifası halinde yönetim kurulu üyeliklerinde oluşacak boşluklar ancak ilgili kamu tüzel kişisi tarafından yeni temsilci görevlendirilmesi suretiyle doldurulur. Bu çerçevede, anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin üyeliği sona erdiren sebepleri bilmesi, üyeliği sona eren kişiler yerine gecikmeksizin yönetim kurulu tarafından geçici atama yapılmasına özen göstermesi ve hukuki ihtilafların doğmaması için üyeliği kendiliğinden sona eren kişilerin yönetim kurulu üyeliğini devam ettirmekten kaçınması gerekir.

Soner Altaş

Kaynak: http://www.dunya.com/yorum-inceleme/anonim-sirket-yonetim-kurulu-uyeligini-sona-erdiren-haller-285743h.htm

Devamını Oku…

28 Aralık 2015 Pazartesi

Mükelleflerin Tevsik Zorunluluğu Limiti İndirildi

1-GİRİŞ

Bilindiği üzere, Maliye Bakanlığı 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun[1] mükerrer 257’nci maddesinin verdiği yetkiye istinaden ticari işlemler ve finansal hareketlerin taraflarının izlenmesi ve vergiyi doğuran olayların mali kurumların kayıt ve belgeleri yardımıyla tespit edilmesi amacıyla, 320 seri numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’ni[2] yayımlayarak, mükelleflerin ticari işlemleri ile nihai tüketicilerden mal veya hizmet bedeli olarak yapacakları 5.000 TL’yi aşan tahsilat ve ödemelerini 01.08.2003 tarihinden itibaren banka veya özel finans kurumları aracılığıyla yapmaları ve bu kurumlarca düzenlenen dekont veya hesap bildirim cetvelleri ile tevsik etmeleri zorunluluğu getirmiştir. 

323 seri numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği[3] ile uygulamaya ilişkin limit 10.000 TL’ye çıkartılmış, 332 seri numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği[4] ile de 01.05.2004 tarihinden itibaren uygulanmak üzere tevsik zorunluluğuna ilişkin limit 8.000 TL olarak belirlenmişti. 

Son olarak 24.12.2015 tarih ve 29572 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 459 seri numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile 01.01.2016 tarihinden itibaren uygulanmak üzere tevsik zorunluluğuna ilişkin limit 7.000 TL olarak belirlenmiştir.

2-TEVSİK ZORUNLULUĞU UYGULAMASI

2.1. Tevsik Zorunluluğunun Kapsamı 

Tahsilat ve ödemelerin tevsik zorunluluğu kapsamına; birinci ve ikinci sınıf tüccarlar, kazancı basit usulde tespit edilenler, defter tutmak zorunda olan çiftçiler, serbest meslek erbabı ile vergiden muaf esnafın kendi aralarında yapacakları ticari işlemleri ile nihai tüketicilerden (Türkiye'de mukim olmayan yabancılar hariç) mal veya hizmet bedeli olarak yapacakları tahsilat ve ödemeleri girmektedir. 

2.2. Tevsik Zorunluluğunun Tutarı

Tevsik zorunluluğu kapsamında olanların, kendi aralarında ve tevsik zorunluluğu kapsamında olmayanlarla yapacakları, 7.000 TL’yi aşan tutardaki her türlü tahsilat ve ödemelerini aracı finansal kurumlar kanalıyla yapmaları ve bu tahsilat ve ödemeleri söz konusu kurumlarca düzenlenen belgeler ile tevsik etmeleri zorunludur.

Bu kapsamda örneğin;

- Her türlü mal teslimi veya hizmet ifasına ilişkin tahsilat ve ödemelerin,
- Avans, depozito, pey akçesi gibi suretlerle yapılacak tahsilat ve ödemelerin,
- İşletmelerin kendi ortakları ve/veya diğer gerçek ve tüzel kişilerle yaptığı her türlü tahsilat ve ödemelerin, belirlenen haddi aşması durumunda, aracı finansal kurumlar kanalıyla yapılması ve bu işlemlerin söz konusu kurumlarca düzenlenen belgeler ile tevsik edilmesi zorunludur.

2.2.1. Aynı Günde Aynı Kişi veya Kurumlarla Yapılan İşlemler

Aynı günde aynı kişi veya kurumlarla yapılan işlemlerin toplam tutarının 7.000 TL’yi aşması durumunda, işlemlerin her biri işlem bazında belirlenen haddin altında kalsa bile, aştığı işlemden itibaren işleme konu tahsilat ve ödemelerin de aracı finansal kurumlar aracılığıyla yapılması zorunludur.

Örnek: Tevsik zorunluluğu kapsamında olan (A) A.Ş., aynı gün içerisinde (B) Ltd. Şti.’nden sırasıyla 1.000 TL, 3.000 TL, 3.500 TL ve 500 TL tutarında ayrı ayrı mal alımları gerçekleştirmiştir. Tevsik zorunluluğu kapsamında olan (A) A.Ş.’nin (B) Ltd. Şti.’nden aynı günde yaptığı mal alımları toplamı 3.500 TL’lik alımla 7.000 TL’lik haddi aştığından, son iki işleme ait tahsilat ve ödemelerin tevsik zorunluluğu kapsamında aracı finansal kurumlar kanalıyla yapılması gerekmektedir.

Söz konusu tahsilat ve ödemelerde tevsik zorunluluğuna uyulmaması durumunda (A) A.Ş. ile (B) Ltd. Şti.’ne ayrı ayrı ceza uygulanacaktır.

2.2.2. Kısım Kısım Yapılan Tahsilat ve Ödemeler

Tahsilat ve ödemeye konu işlem tutarının tevsik zorunluluğu kapsamında 7.000 TL’yi aşması halinde, bedelin farklı tarihlerde kısım kısım ödenmesinde işlemin toplam tutarı dikkate alınacak ve her bir tahsilat ve ödeme, tevsik zorunluluğu kapsamında aracı finansal kurumlar kanalıyla gerçekleştirilecektir.

Örnek: Serbest meslek erbabı (C), (D) A.Ş.’ye bir yıl süreyle vereceği hizmet karşılığında 12.000 TL alacaktır. Aralarındaki anlaşma gereği (D) A.Ş., hizmet bedelini 1.000 TL’lik taksitler halinde ödeyecektir. Bu durumda serbest meslek makbuzunun, taksitlerin ödendiği tarihlerde 1.000 TL üzerinden düzenlenmesi tevsik zorunluluğunu ortadan kaldırmayacak, sözleşmenin toplam tutarı belirlenen haddi aştığından kısım kısım yapılan her bir tahsilat ve ödeme de aracı finansal kurumlar kanalıyla tevsik edilecektir.

Söz konusu tahsilat ve ödemelerde tevsik zorunluluğuna uyulmaması durumunda serbest meslek erbabı (C) ile (D) A.Ş.’ye ayrı ayrı ceza uygulanacaktır.

2.3. Tahsilat Ve Ödemelerin Yapılacağı Aracı Kurumlar 

Ödeme ve tahsilatların banka veya özel finans kurumları aracı kılınarak yapılması ve bu kurumlarca düzenlenen dekont veya hesap bildirim cetvelleri ile tevsiki zorunludur. Tespit edilen tutarın altında kalan tahsilat veya ödemelerin banka veya özel finans kurumları aracılığıyla yapılması ihtiyaridir. 

Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü, (PTT) aracılığıyla yapılacak tahsilat ve ödemeler de tevsik kapsamına alınmıştır. 

Yukarıda belirtilen kurumlar aracı kılınmak suretiyle; havale, çek, kredi kartı ve bu kurumlar aracılığıyla tahsil edilen senetler gibi bankacılık araçları kullanılarak yapılan ödemeler ve tahsilatlar karşılığında dekont veya hesap bildirim cetvelleri düzenlendiğinden tevsik edilmiş sayılacaktır. Banka ve özel finans kurumlarının internet şubeleri üzerinden yapılan işlemlerde aynı kapsamdadır. 

2.4. Tevsik Zorunluluğu Olmayan Tahsilat ve Ödemeler

a) 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununda yer alan merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri ile bunlara ait döner sermaye işletmelerinin işlemlerine konu tahsilat ve ödemelerin,
b) 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununda tanımlanan sermaye piyasası aracı kurumlarında yapılan işlemlere konu tahsilat ve ödemelerin,
c) 11/8/1989 tarihli ve 20249 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 89/14391 sayılı Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Kararda tanımlanan yetkili döviz müesseselerinin yapacakları döviz alım satım işlemlerine ilişkin tahsilat ve ödemelerin,
ç) Tapu sicil müdürlüklerinde gerçekleştirilen işlemler karşılığında yapılan tahsilat ve ödemelerin,
d) Noterlerde gerçekleştirilen işlemler karşılığında yapılan tahsilat ve ödemelerin,
e) 5018 sayılı Kanunda yer alan merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri, il özel idareleri, belediyeler ile bunların teşkil ettikleri birlikler, kanunla kurulan diğer kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına ait veya tabi olan veyahut bunlar tarafından kurulan ve işletilen müesseseler ile döner sermayeli kuruluşlar veya bunlara ait veya tabi diğer müesseseler tarafından yapılan ihale işlemlerine ilişkin yatırılması gereken teminat tutarlarına ilişkin tahsilat ve ödemelerin, aracı finansal kurumlar kanalıyla yapılması zorunluluğu bulunmamaktadır.

3.CEZA UYGULAMASI

213 sayılı VUK’un mükerrer 355’inci maddesinde yer alan hükme göre mükerrer 257’inci madde ile getirilen zorunluluklara uymayan mükelleflere her bir işlem için usulsüzlük cezası kesilecektir. Ayrıca, mükellefler arası ticari işlemlerde birinin tahsilatı diğerinin ödemesi olacağından özel usulsüzlük cezası her iki mükellef için de uygulanacaktır.

4- SONUÇ

Maliye Bakanlığı, mükelleflerin ticari işlemleri ile nihai tüketicilerden mal veya hizmet bedeli olarak yapacakları 5.000 TL’yi aşan tahsilat ve ödemelerini 01.08.2003 tarihinden itibaren banka veya özel finans kurumları aracılığıyla yapmaları ve bu kurumlarca düzenlenen dekont veya hesap bildirim cetvelleri ile tevsik etmeleri zorunluluğu getirmişti. Ancak, uygulamanın başladığı gün yayımlanan tebliğ ile söz konusu limit 10.000 TL’ye çıkartılmış, 01.05.2004 tarihinden itibaren ise tevsik zorunluluğuna ilişkin 8.000 TL’ye indirilmiş ve bugüne kadar uygulana gelmiştir. 24.12.2015 tarih ve 29572 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 459 seri numaralı VUK Genel Tebliği ile tevsik zorunluluğuna ilişkin limit 01.01.2016 tarihinden itibaren uygulanmak üzere 7.000 TL olarak belirlenmiştir.

İbrahim Ercan


[1] 10/1/1961 tarihli ve 10703 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmıştır.
[2] 4/7/2003 tarihli ve 25158 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmıştır.
[3] 1/8/2003 tarihli ve 25186 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmıştır.
[4] 27/4/2004 tarihli ve 25445 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmıştır.

Devamını Oku…

Memur Şirket Ortağı Olabilir Mi?

Memurların görevleri süresince yapmaları yasak olan bazı faaliyetler var. Ceza almamak ve sorun yaşamamak için bu hususlara dikkat etmek çok önemli.

Memurluk, üniversiteden mezun olan birçok genç için hayallerdeki iş kapısı. Mevcut haliyle memurların sahip olduğu iş güvencesi özel sektörde çalışanlara nazaran önemli bir avantaj oluşturuyor.
Mevcut haliyle diyorum, çünkü 2016 yılında 657 sayılı Kanun'da önemli değişiklikler yapılması öngörülüyor. Yapılacak değişikliklerle memurlar için performans esası getirilecek. Aynı zamanda iş güvencesinin esnetilmesi de kulaktan kulağa dolaşmakta. Bakalım önümüzdeki günler memurlar için neler getirecek?


Geçinmek büyük bir sorun
657 sayılı Kanun'un değişmesi, iş güvencesi, performans gibi meselelerin ötesinde memurlar için aslında daha önemli sıkıntılar da var. Bunların başında en önemli olanı ise kuşkusuz maddi sıkıntılar. Memurların aldıkları maaşlar ne yazık ki yoksulluk sınırının çok altında kalıyor. Öğretmenlerin maaşı mesleğin saygınlığı ile bağdaşmayacak derecede düşük.
Örneğin, 3. derece bir memurun maaşı 2016'da 2.560 TL, öğretmenin maaşı ise 2.860 TL olacak. Dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının 2015 Kasım ayı için 4.530 TL olduğu göz önünde bulundurulduğunda alınan maaşlar ne yazık ki çok düşük seviyede.

Yönetimde ve denetimde görev yok
Memurlar kolektif şirketlerde ortak veya komandit şirkette komandite ortak olamıyorlar ama limited şirket ve anonim şirketlere belli şartlarda ortak olmaları mümkün. Memurlar, anonim şirket ortağı olabilirler, ancak bu şirketlerin yönetim ve denetiminde görev almazlar. Öte yandan, şirketin personeli sayılacak bir görev yapamazlar ve şirketin kanuni temsilcisi de olamazlar.
Ayrıca memurlar, limitet şirket ortağı da olabilirler. Ancak, ortak olacakları şirketin ana sözleşmesinde şirketi idare ve temsil edecek olanların belirtilmesi ve memurun bu kişiler arasında yer almaması gerekiyor. Öte yandan, memurlar ortağı oldukları limited şirketin yönetim ve denetiminde görev alamayacakları gibi, şirketin personeli sayılacak bir görev yapamazlar ve şirketin kanuni temsilcisi de olamazlar.

Memurun ek iş imkânı var mı?
Memur maaşlarının düşük seviyelerde olması ister istemez akıllara ek iş yapılması mümkün mü sorusunu getiriyor. Ancak bu noktada memurların dikkatli olması gerekiyor. Çünkü ek iş yapılması durumunda disiplin cezası alabilirler.
657 sayılı Kanun'da memurların yapamayacağı işler tek tek sayılmış. Bunları şöyle sayabiliriz:
1- Memurlar tacir veya esnaf sayılmalarını gerektirecek bir faaliyette bulunamaz.
2- Memurlar ticaret ve sanayi müesseselerinde görev alamaz, ticari mümessil veya vekil olamaz.
3- Memurlar kolektif şirketlerde ortak veya komandit şirkette komandite ortak olamaz.
4- Memurlar, mesleki faaliyette veya serbest meslek icrasında bulunmak üzere ofis, büro, muayenehane ve benzeri yerler açamaz.
5- Memurlar herhangi bir işyerinde veya vakıf yükseköğretim kurumlarında çalışamaz.

Eş ve çocuğun faaliyeti bildirilmeli
Memurlara saydığımız yasak olan faaliyetleri yapmaları halinde 657 sayılı Kanun'a göre kademe ilerlemesinin durdurulması cezası verilmesi söz konusu. Bu sebeple memurların yaptıkları işlere dikkat etmeleri gerekiyor.
Ayrıca memurlar eşlerinin ve çocuklarının yaptığı işleri de takip etmeli. Eşleri, reşit olmayan veya mahcur olan çocukları yasaklanan faaliyetlerde bulunan memurlar bu durumu 15 gün içinde bağlı oldukları kuruma bildirmekle yükümlü.  


Mehmet Bulut

Kaynak: http://www.meydangazetesi.com.tr/memur-sirket-ortagi-olabilir-mi-makale,2233.html

Devamını Oku…

25 Aralık 2015 Cuma

Tahsilat ve Ödemelerde Tevsik Zorunluluğu 7.000 TL.’ye İndirildi

24 Aralık 2015 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan 459 No’lu Vergi Usul Kanunu Tebliği ile 01.01.2016tarihinden itibaren 7.000 TL.’yi aşan tutardaki her türlü tahsilat ve ödemelerini aracı finansal kurumlar kanalıyla yapılması ve bu tahsilat ve ödemelerin söz konusu kurumlarca düzenlenen belgeler ile tevsik edilmeleri zorunluluğu yeniden düzenlenmiştir.
Buna göre;

-
          Kapsama, fatura almak zorunda olan birinci ve ikinci sınıf tüccarlar, serbest meslek erbapları, kazançları basit usulde tespit olunan tüccarlar, defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçiler, vergiden muaf esnaflar girmektedir.
-
          Bunlar kendi aralarında veya tevsik zorunluluğu kapsamında olmayanlarla yapacakları, 7.000 TL.’ yi aşan tutardaki her türlü tahsilat ve ödemelerini bankalar, benzeri finans kurumları veya posta idarelerince düzenlenen belgelerle (dekont, hesap bildirim cetveli, alındı vb.)  tevsik etmek zorundadırlar.
-
           Hür türlü mal teslimi veya hizmet ifasına ilişkin tahsilat ve ödemelerin, avans, depozito, pey akçesi gibi suretlerle yapılacak tahsilat ve ödemelerin,  işletmelerin kendi ortakları ve/veya diğer gerçek ve tüzel kişilerle yaptığı her türlü tahsilat ve ödemelerin belirlenen haddi aşması durumunda tevsik edilme zorunluluğu kapsamına girmektedir.
-
          Mal teslimi veya hizmet ifasına ilişkin işlemlerde; sözleşme, mal/ hizmet faturası, serbest meslek makbuzu ya da gider pusulası tutarının 7.000 TL.’yi aşması durumunda tahsilat veya ödemelerin aracı finansal kurumlar aracılığıyla yapılması zorunludur. Aynı gündeaynı kişi veya kurumlarla yapılan işlemlerin toplam tutarının 7.000 TL.’ yi aşması durumundaaştığı işlemden itibaren (7.000 TL.’den sonraki her ödeme için) işleme konu tahsilat ve ödemelerin finansal kurumlar aracılığıyla yapılması zorunludur.
-
          Yine aynı şekilde işlemin 7.000 TL.’yi aşması fakat ödeme ya da tahsilatın 7.000 TL. altında gerçekleştirilmesi tevsik zorunluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Diğer bir deyişle 7.000 TL.’yi aşan sözleşme, fatura veya fatura yerine geçen vesikaya ilişkin ödeme/tahsilatıntutarı ya da tarihi ne olursa olsun tevsik zorunluluğu kapsamına girmektedir.
-
          Tahsilat ve ödemelerde tevsik zorunluluğuna uyulmaması durumunda, zorunluluk kapsamındaki mükelleflerden her birine ayrı ayrı, yürürlükteki özel usulsüzlük cezasından az olmamak üzere, (1. Sınıf tüccarlar ile serbest meslek erbabı için 1.300 TL.’dir.) işleme konu tutarın %5’i nispetinde özel usulsüzlük cezası kesilecektir. (Bir takvim yılındaki ceza toplamı 1.060.000 TL.’yi geçemez.)
-
          Kapsama girmeyenler; Tapu sicil müdürlüklerinde, noterlerde, yetkili döviz müesseselerinde, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununda yer alan merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri ile bunlara ait döner sermaye işletmelerinde, sermaye piyasası aracı kurumlarında yapılacak işlemlere ilişkin tahsilat ve ödemelerin aracı finansal kurumlar kanalıyla yapılması zorunluluğu bulunmamaktadır.


Mesut Zurnacı

Kaynak: http://www.muhasebetr.com/yazarlarimiz/mesutzurnaci/007/


Devamını Oku…

Yabancıların Türkiye'de Vergilendirilmesi

Soru: Yabancıların Türkiye’de vergilendirilmesi nasıldır ?

Cevap: Kanuni ve iş merkezlerinden her ikisi de Türkiye’de bulunmayanlar, sadece Türkiye’de elde ettikleri kazançları üzerinden vergilendirilecektir.  Dar mükellefiyette kurum kazancı aşağıdaki kazanç ve iratlardan oluşmaktadır:

   -Vergi Usul Kanunu hükümlerine uygun Türkiye’de işyeri olan veya daimi temsilci bulunduran yabancı kurumlar tarafından bu yerlerde veya bu temsilciler vasıtasıyla yapılan işlerden elde edilen ticari kazançlar, (Bu şartları taşısalar bile kurumların ihraç edilmek üzere Türkiye’de satın aldıkları malları Türkiye’de satmaksızın yabancı ülkelere göndermelerinden doğan kazançlar, Türkiye’de elde edilmiş sayılmaz. Türkiye’de satmaktan maksat, alıcı veya satıcının ya da her ikisinin Türkiye’de olması veya satış sözleşmesinin Türkiye’de yapılmasıdır.)
   -Türkiye’de bulunan zirai işletmeden elde edilen kazançlar,
   -Türkiye’de elde edilen serbest meslek kazançları,
   -Taşınır ve taşınmazlar ile hakların Türkiye’de kiralanmasından elde edilen iratlar,
   -Türkiye’de elde edilen menkul sermaye iratları,
   -Türkiye’de elde edilen diğer kazanç ve iratlar.

Kurumlar Vergisi Kanununun 3 üncü maddesinde belirtilen anılan kazanç ve iratlar ile gelir unsurlarının Türkiye’de elde edilmesi ve Türkiye’de daimi temsilci bulundurulması konularında Gelir Vergisi Kanununun ilgili hükümleri uygulanacaktır.

İşlemin, Türkiye’de bulunan işyeri veya daimi temsilci ile kurumun ana merkezi arasında yapılması gerekeceğinden faturanın da ana merkeze kesilmesi gerekmektedir. Ancak, faturası ana merkeze kesilen söz konusu malın, bu merkezin yurt dışındaki başka bir şubesine  gönderilmesi, bu muaflıktan yararlanılmasına engel teşkil etmeyecektir. 
Örneğin; faturası yurt dışındaki merkeze kesilmek suretiyle yurt içinden temin edilen kabuklu fındıkların çuvallara doldurularak ana merkezin başka bir ülkedeki fabrikasına gönderilmesi halinde, yurt dışında bulunan kurum ihracat muaflığından yararlanacaktır.
Serbest meslek kazancının Türkiye’de yapılmakta olan ticari faaliyet kapsamında elde edilmesi halinde, kurum kazancının tespitinde tam mükellef kurumlar için geçerli olan hükümler uygulanacaktır. Türkiye’de bulunan işyeri veya daimi temsilcileri vasıtasıyla ticari kazanç elde eden dar mükellef kurumların Türkiye’de elde ettikleri serbest meslek kazançları bulunması halinde, dar mükellef kurumların Türkiye’deki işyeri veya daimi temsilcisi vasıtasıyla elde ettiği kazanç ve iratlar ticari kazanç olarak değerlendirileceğinden, bu serbest meslek kazancı üzerinden Kurumlar Vergisi Kanununun 30 uncu maddesine göre vergi kesintisi yapılmayacaktır.
Türkiye’de işyeri veya daimi temsilcisi bulunmayan ya da işyeri veya daimi temsilcisi bulunmakla birlikte bunlarla ilişkili olmaksızın Türkiye’de serbest meslek faaliyeti icra eden veya bu faaliyeti Türkiye’de değerlendirilen kurumların, yıllık beyanname vermeleri halinde, kesilen bu vergiler beyannamede hesaplanan vergiden mahsup edilebilecektir.
Dar mükellef kurumların Türkiye’de menkul sermaye iradı elde etmelerinin tek koşulu sermayenin Türkiye’ye yatırılmış olmasıdır. Sermayenin Türkiye’ye yatırılmış olması demek, Türkiye’ye sermaye olarak getirilmesi, Türkiye’de borç olarak verilmesi veya benzeri şekillerde Türkiye’de nemalandırılmasıdır. Yatırılmış bulunan bu sermaye karşılığında elde edilen kâr payı, faiz, kira ve benzeri iratlar, dar mükellef kurumun Türkiye’de elde ettiği menkul sermaye iradı olacaktır. Menkul sermaye iradının Türkiye’de yapılmakta olan ticari faaliyet kapsamında elde edilmesi halinde, kurum kazancının tespitinde tam mükellef kurumlar için geçerli olan hükümler uygulanacaktır. Dolayısıyla, Türkiye’de işyeri veya daimi temsilci bulunduran ve bu yerlerde veya bu temsilciler aracılığı ile yapılan işlemlerden elde edilen menkul sermaye iratları, ticari kazanç hükümlerine göre ve Gelir Vergisi Kanununun geçici 67 nci maddesine ilişkin olarak yayımlanan 257 ve 258 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğlerinde yer alan açıklamalar uyarınca vergilendirilecektir.
Bu itibarla, Türkiye’de işyeri ve daimi temsilcisi bulunmayan dar mükellef bir kurumun menkul sermaye iradı elde etmesi halinde, bu kazançların vergilendirilmesiyle ilgili ödevler, yabancı kuruma iradı sağlayanlar veya sağlanmasına aracılık edenler tarafından yerine getirilecektir.

Koray ATEŞ

Devamını Oku…

23 Aralık 2015 Çarşamba

6102 sayılı TTK ‘da Sermaye Taahhüdünün Yerine Getirilmemesinin Sonuçları

Kurum ortakları, gerek esas sözleşmede taahhüt etmiş oldukları sermaye tutarı, gerekse TTK 456. Mad. kapsamında sermaye artırımı, (sermaye taahhüdü yoluyla artırım ve iç kaynaklardan sermaye artırımı olmak üzere iki gruba ayrılabilir.) nedeniyle işletmeye borçlanmaktadır.   

Taahhüt edilen bu sermaye tutarlarının ödenmemesi durumunda yapılacak işlemler ise TTK 480 ila 483. maddelerinde belirtilmiştir.

Sermaye taahhüdünün yerine getiril­memesi durumunda şirketin başvu­rabileceği ilk yol temerrüt faizinin talebidir. Türk Ticaret Kanunu'nun 482. mad­desine göre, belirtilen tarihte sermaye taahhüdünü yerine getirmeyen ortak, ayrıca bir ihtara gerek olmaksızın mütemerrit duruma düşer ve temer­rüt faizi ödemek zorunda kalır.

Ortağın sermaye koyma borcunu yeri­ne getirmemesi halinde, şirket mütemerrit ortağa karşı icra takibinde bulu­nabilir ve sermaye borcu ile birlikte temerrüt faizinin de tahsili yoluna gi­debilir. Ayrıca ödenen temerrüt faizinin şirketin za­rarını karşılamaması durumunda, ortak kusursuz olduğunu ispat etmedikçe, bu zararı da ödemekle yükümlüdür.

Sermaye taahhüdünün yerine getiril­memesi durumunda şirketin başvu­rabileceği ikinci yol, "ıskat" işlemi­ne başvurmaktır.

Türk Ticaret Kanunu'nun 481. maddesi gereğince ortakların sermaye borcunun kalan kısmını yerine getirmeleri için ilan yoluyla yapılan çağrıya uygulamada "apel" denilmektedir. Şirket ana sözleşmesinde bu çağrının yapılma biçimi ile ilgili özel kuralların bulunması durumunda bu kurallara da uyulması gerekir.

Pay bedellerinin ödenmesi için yapılan çağrı, ilan yoluyla yapılmaktadır. Ancak şirket ana sözleşmesinde, başka bir usul öngörülmüş ise apel o şekilde yapılır.(TTK md. 481).

Apel ile ortağa sermaye borcunu ödemesi için bir süre verilir. Sermaye koyma borcu, söz konusu ilan ile belirlenen sürenin sonunda muaccel hale gelir. Ancak burada muaccel hale gelme, her halükârda bakiye sermaye borcunun tamamını kapsamaz. Sadece ilana talep olunan kısım, belirlenen sürecin sonunda muaccel hale gelir.

Eğer çağrı, genel kurul tarafından yapılmış ise bu genel kurul kararına karşı “iptal davası” açılabilir (TTK md. 446). “Çağrı”nın yönetim kurulu tarafından yapılmış olması durumunda eşit işlem ilkesine riayetsizlik, elbetteki yönetim kurulunun sorumluluğunu gerektirir. Ancak yönetim kurulu kararına karşı dava açmak mümkün değildir.

Iskat İşlemi

Iskat, kısaca sermaye taahhüdünü ye­rine getirmeyen ortakların ortaklıktan çıkarılması olarak tanımlanabilir. Türk Ticaret Kanunu'nun 482. madde­sinin ikinci fıkrasına göre, pay sahibi belirlenen tarihte sermaye koyma bor­cunu yerine getirmeyip, temerrüde dü­şerse, şirket yönetim kurulu mütemerrit pay sahibini kısmi ödemelerden doğan haklardan mahrum etmeye ve şirketten çıkarmaya yetkilidir.

Iskat işleminin yapılabilmesi için hisse senetlerinin çıkarılmış olması şart olmadığı gibi, payın hamile veya nama yazılı olmasının da önemi yoktur. Iskat işleminin uygulanabilmesi için iz­lenecek yol Türk Ticaret Kanunu'nun 483. maddesinde gösterilmiş bulun­maktadır. Buna göre şirket yönetim ku­rulu, mütemerrit duruma düşen yani sermaye koyma borcunu zamanında ye­rine getirmeyen ortağa, bu borcunu ifa etmesi için çağrıda (apel)  bulunur. Bu çağrının Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi'nde ya­yımlanacak ilan ve ana sözleşmede bu çağrı için başkaca yollar düzenlenmişse, söz konusu hükümlere uygun olarak gerçekleştirilmesi gerekir. Nama yazılı hisse senedi sahiplerine taahhütlü mektupla ve internet sitesi mesajı ile çağrı yapılması gerekir. Söz konusu çağrıda ortak bir ay için­de ödeme yapmaya davet edilir ve aksi halde haklarından mahrum edile­ceği ve şirketten çıkarılacağı kendisi­ne ihtar edilir. Bu süre içinde de or­tak taahhüdünü yerine getirmezse, o zamana kadar yaptığı ödemeler­den doğan haklarından mahrum edilerek şirketten çıkarılır.

İsmail Ünlü


Devamını Oku…

İstifa Halinde İşsizlik Maaşı Bağlanır Mı?

Sosyal güvenlik sistemimizin en önemli kalemlerinden birisi, işsizlik halinde ödenen işsizlik ödeneği (maaşı). Peki, istifa edilmesi halinde işsizlik aylığı bağlanabiliyor mu?    

İşsizlik ülkemizin en önemli ekonomik problemi ve her geçen gün daha da vahim rakamlar karşımıza çıkmaya başladı. Özellikle Suriyeli göçmenler sorunu, beraberinde işsizlik probleminin içinden çıkılmaz bir hal almasına neden oluyor.
İşsizlik mevzubahis olunca en önemli konulardan birisi de işsizlik halinde kişilerin sahip oldukları haklar oluyor. İşsiz kalan kişilere işsizlik sigortasından bazı haklar tanınmış. Bu haklardan en önemlisi ise halk arasında işsizlik maaşı olarak bilinen işsizlik ödeneğidir.

İşten ayrılma şekli önemli

İşsizlik maaşı ne yazık ki her işsiz kalana ödenmiyor. İşsizlik maaşı alınabilmesi için bazı şartlar var. Öncelikle işsizlik maaşı sadece 4/a kapsamında sigortalı sayılanlara yani işçilere verilmekte. Dolayısıyla memurların, çırakların ve stajyerlerin işsizlik sigortasından faydalanması mümkün değil.
Bunun yanı sıra bir işçinin işsizlik maaşı alabilmesi için işten kanunda belirtilen şekilde çıkmış olması gerekiyor. Buna göre işsizlik aylığı bağlanabilecek haller şöyle:

  •  İşçinin işveren tarafından önceden haber verilerek işten çıkartılması.
  •  İşçinin sağlık nedenleri, işvereninin ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı hareketi veya zorunlu nedenlerle işten ayrılması.
  •  İşverenin işçisini ahlak veya iyi niyet kurallarına aykırı hareket haricinde diğer haklı nedenlerle işten çıkarması.
  •  İş sözleşmesi belirli süreli ise bu sürenin sona ermesi.
  •  İşyerinin kapanması veya el değiştirmesi nedeniyle işten çıkarılması.
  • Yani bir işçi istifa ederek işten ayrılırsa işsizlik maaşı alması söz konusu olmuyor. Ancak işçinin iş sözleşmesini haklı nedenle feshetmesi durumunda işsizlik maaşı alma hakkı vardır.
Zorla istifa dilekçesi imzalatılırsa
Bazı işverenler işçilerine işe başladıkları zaman veya iş sözleşmesi devam ederken istifa dilekçesi imzalatmaktalar. Böylece kıdem tazminatı ödemeksizin istedikleri zaman işçiyi işten çıkartabiliyorlar. Ancak bu durum işçinin işsizlik maaşı almasını da engelliyor.
Normal şartlar altında işçi her hangi bir baskı altında kalmadan istifa dilekçesini imzalamışsa yapabileceği herhangi bir şey bulunmuyor ve ne yazık ki kıdem tazminatı ve işsizlik maaşı alamıyor. Ancak, işveren işçiye istifa kâğıdını kandırarak veya zorla imzalatmışsa işçi mahkemeye başvurarak hakkını arayabilir ve bunun sonucunda da tazminatını ve işsizlik maaşını alabilir.
Böyle durumlarda iş mahkemesinde açacağınız bir alacak davası ile irade beyanınızın tehdit veya kandırma yolu ile fesada uğratıldığını belirterek tazminatlarınız için dava açmanız mümkün. Aynı zamanda, tehdit ve baskı ile bir kişiye zorla bir hukuki işlem yaptırmak, özel evrak imzalatmak veya düzenletmek Ceza Kanunu kapsamında da suç olarak belirlendiği için bulunduğunuz yer cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda da bulunabilirsiniz.

Kesintisiz 120 gün çalışmak şart
İşsizlik maaşı alabilmek için ayrıca çalışma süresine ilişkin bazı şartlar var. Öyle ki işçinin işten ayrılmadan önceki son 120 gün kesintisiz olarak çalışmış olması gerekiyor. Bunun yanı sıra işçinin işten ayrılmadan önce son 3 yıl içinde en az 600 gün çalışmış olması gerekli.
Eğer bu şartları taşıyorsa işçi işsizlik maaşı alabiliyor. Peki işsizlik maaşını ne kadar süre alacak? Burada üç alternatif var: 
    1. Son 3 yıl içinde 600 gün çalışması olan işsizlere 180 gün,
    2. Son 3 yıl içinde 900 gün çalışması olan işsizlere 240 gün,
    3. Son 3 yıl içinde 1080 gün çalışması olan işsizlere 300 gün süre ile işsizlik maaşı veriliyor.


Mehmet Bulut

Kaynak: http://www.meydangazetesi.com.tr/istifa-halinde-issizlik-maasi-baglanir-mi-makale,2193.html

Devamını Oku…

Fatura Üzerinde Yer Alan İskontoların Muhasebe Kaydı

Bilindiği üzere, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun “Muhasebe usulünü seçmekte serbestlik” başlıklı 175. maddesinde;
Mükellefler bu kısımda yazılı maksat ve esaslara uymak şartiyle, defterlerini ve muhasebelerini işlerinin bünyesine uygun olarak diledikleri usul ve tarzda tanzim etmekte serbesttirler. Ancak, Maliye ve Gümrük Bakanlığı; muhasebe standartları, tek düzen hesap planı ve mali tabloların çıkarılmasına ilişkin usul ve esasları tespit etmeye, bunları mükellef, şirket ve işletme türleri itibariyle uygulatmaya ve buna ilişkin diğer usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.
Ticaret Kanununun ticari defterler hakkındaki hükümleri mahfuzdur.
Maliye Bakanlığı, muhasebe kayıtlarını bilgisayar programları aracılığıyla izleyen mükellefler ile bu bilgisayar programlarını üreten gerçek ve tüzel kişilerce uyulması gereken kuralları ve bilgisayar programlarının içermesi gereken asgari hususlar ile standartları ve uygulamaya ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.” hükmü yer almaktadır.
Satış Geliri, tahsil edilen veya tahsil edilecek varlıkların gerçeğe uygun değeri ile diğer bir deyişle, karşılıklı pazarlık ortamında bilgili bir alıcı ile bilgili bir satıcı arasında bir varlığın el değiştirmesi veya bir borcun ödenmesi durumunda ortaya çıkması gereken tutar ile ölçülür. Bir işleme ilişkin satış geliri tutarı, işletme ile alıcı arasında yapılan sözleşmeye göre belirlenir. Bu tutardan işletme tarafından yapılan miktar, kasa ve ticari iskontolar indirildikten sonra gerçeğe uygun değer saptanır. Bu değer işletmenin  Net Satışlarını ifade eder ve TDHP’nda 6** Gelir Tablosu Hesap Sınıfının 60* Brüt Satışlar ve 61* Satış İndirmleri Hesap Gruplarında gösterilir.
1 Seri No.lu Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğinin “611- SATIŞ İSKONTOLARI” bölümünde;
“Satışla ilgili faturanın düzenlenip satışın gerçekleşmesinden sonra yapılan her türlü kasa ve miktar iskontoları bu hesapta yer alır.
Kasa iskontosu, kredili satışlarda alıcının mal bedelini vadesinden önce ödemesi dolayısıyla, bu peşin ödeme karşılığında alıcıya belirli oranlarda indirim yapılmasıdır.
Miktar iskontosu ise alıcının belli tutarlar üzerinde alışlarda bulunarak satıcının mal sürümüne katkıda bulunmasından dolayı kendisine belli oran ya da tutarlarda yapılan indirimdir.” denilmektedir.
Genel kabul görmüş muhasebe ilkelerinden Tam açıklama kavramı, Mali tablolardan ve bu tablolardan yararlanacak kişi ve kuruluşların doğru karar vermelerine yardımcı olacak ölçüde, yeterli, açık ve anlaşılır olmasını ifade eder. Mali tablolarda finansal bilgilerin tam olarak açıklanması yanında, mali tabloların kalemleri kapsamında yer almayan ancak alınacak kararları etkileyebilecek, gerçekleşmesi muhtemel olaylara da yer verilmesi, bu kavram gereğidir. Bu persfektifte iskonto yapılmış kesilen faturaların muhasebe ye kaydında, iskontodan önceki brüt satışların gösterilmemesi muhasebe ilkelerine aykırılık teşkil edecektir.
Vergi matrahının hesaplanmasında iskontoların ticari teamüllere uygun özellikle ilişkili taraflarla yapılan işlemlerde emsallere uygunluk ilkesine uygun hareket etmek ve transfer fiyatlandırmasında emsale uygun fiyatlandırma yapmak şarttır. Şirketler, ticari ve gündelik yaşamın genel kabul görmüş gerçekleri ve mantığı çerçevesinde, kendilerinden mal veya hizmet alan alıcılarına istedikleri tutarda ciro primi verebilirler. Ancak, ticari teamüller ve rekabet şartları belki de bazen zararına satışı dahi gerektirebilir. Bu durumda, vergisel açıdan yapılacak bir denetimde, zararına satışın ya da elde edilen satış kazancına çok yakın bir tutarda ciro primi verilmesinin (hatta maliyetine satış yapılmasının) gerekçelerinin çok açık bir şekilde ispatlanabilmesi zorunluluktur.
Ticari teamüllere uygun miktardaki iskontonun satış bedeline göre miktarı veya oranı ne olmalıdır sorusunun net bir cevabi ne kanunda ne de idare tarafından yapılan açıklamalarda yer almamaktadır. Esasen bu konuda kesin bir ölçü de bulunmamaktadır. Bu miktar yere, zamana, satılan malın tutarına, duruma ve faaliyet konularına göre farklılıklar gösterebilir. Bu nedenle bir ölçü belirlenmesi de bir hayli zordur.
İskontonun piyasada alışılmış miktarda olması ve emsali müşteriler arasında önemli farklılıklar göstermemesi ve belirli kriterler dahilinde eşit olarak uygulanması gerekmektedir. Yapılacak bir vergi incelemesinde cezai müeyyidelere muhatap olunmaması için iskontolar konusunda çok dikkatli olunması gerekmektedir.
Ticari teamüllere uygun olmayan iskontolar, vergi kaçırma amacına yöneliktir. Bu durumda ortada bir muvazaa (danışıklılık) fiili vardır. Örneğin maliyeti 700 TL, satış bedeli 900 TL olan bir telefona 400 TL iskonto uygulansa, bu iskontonun kabul edilebilir bir yanı bulunmamaktadır.
Bu bağlamda matrahtan yapılan indirim kabul edilemez. Satışa konu mal veya hizmet piyasasında aynı veya benzer mal ve hizmetler için genel kabul gören oranlar çerçevesinde olan ve mal veya hizmetin bedeline göre makul oranlarda olan iskontolar, ticari teamüle uygun iskontolardır.
Bu noktada ilişkili taraflar arasındaki iskonto ve ciro primlerinin emsallere uygunluk ilkesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir.
KVK’nın 13’üncü maddesinin 3’üncü fıkrasına göre, emsallere uygunluk ilkesi, ilişkili kişilerle yapılan mal veya hizmet alım ya da satımında uygulanan fiyat veya bedelin, aralarında böyle bir ilişkinin bulunmaması durumunda oluşacak fiyat veya bedele uygun olmasını ifade eder. Emsallere uygun fiyat veya bedele ulaşmak için öncelikle iç emsal kullanılacak, bu şekilde kullanılacak fiyat veya bedelin bulunmaması ya da güvenilir olmaması halinde dış emsal karşılaştırmada esas alınacaktır.
Bu nedenlerle fatura üzerindeki iskontoyu muhasebede kayda almayalım, üstelik fatura üzerindeki iskontodan sonraki kısmı gelirlere yazalım dendiğin de, hem kayıtları ihticaca salih değil hale getirecek, hem genel kabul görmüş muhasebe ilkelerine ters hem de raporlamalarımızı eksik bırakacaktır.
İSKONTONUN FATURA ÜZERİNDE YAPILMASI
İskonto fatura üzerinde gösterilmişse, iskonto tutarı fatura toplamından düşülür ve kalan meblağ KDV matrahını oluşturur. İskontonun KDV matrahından düşülebilmesi için, yapılan iskontonun ticari teamüller çerçevesinde yapılması, faturada ayrıca gösterilmesi esastır.
İskontolu Mal Satışı;
XYZ İşletmesi 4.000 TL + KDV’li malı %10 iskonto yaparak müşterisine satmıştır.
----------------------------------------/-------------------------------------------------------
611-SATIŞ İSKONTOLARI                             400
120-ALICILAR HS.                                      4.248
                 600-YURTİÇİ SATIŞLAR HESABI      4.000
                  391-HESAPLANAN KDV                        648
---------------------------------------/------------------------------------------------------
Yukarıdaki örneğimizin matematiksel işlemi şu şekildedir:
Satış                : 4.000
İskonto    %10   :    400
Matrah                         : 3.600
KDV       %18              :   648
Toplam Tutar   : 4.248

İlgili faturayı alanın muhasebe kaydı;(Alımın ticari mal olduğunu kabul edelim)
--------------------------------------------------/--------------------------------------------------
153-TİCARİ MALLAR HS. 4.000
   02-DÖNEM İÇİ ALIŞLAR HS...
 191-İND.KDVERGİSİ HS….648  
                                                   153.TİCARİ MALLAR HS…400 
                                                      04-ALIŞ İSKONTOSU HS.
                                                    320-SATICILAR HS…… 4.248      
------------------------------------------------/--------------------------------------------------------

Ufuk Özdemir

Devamını Oku…

22 Aralık 2015 Salı

Fazladan veya Yersiz Yere Hesaplanan ve Ödenen KDV İade Edilir Mi

Soru: Fazladan veya yersiz yere hesaplanan ve ödenen KDV iade edilir mi?

Cevap: Fazla veya yersiz ödenen KDV konusu KDV Genel Uygulama Tebliğinde ele alınmıştır. Buna göre; 3065 sayılı Kanunun (8/2)nci maddesine göre, vergiye tabi bir işlem söz konusu olmadığı veya KDV’yi fatura veya benzeri vesikalarda göstermeye hakkı bulunmadığı halde, düzenlediği bu tür vesikalarda KDV gösterenler, bu vergiyi ödemekle mükelleftirler. Bu husus kanuna göre borçlu oldukları vergi tutarından daha yüksek bir meblağı gösteren mükellefler için de geçerlidir. Bu gibi sebeplerle fazla ödenen vergiler, Maliye Bakanlığının belirleyeceği usul ve esaslara göre ilgililere iade edilir.
Örneğin;Gelir Vergisi Kanununa göre vergiden muaf olanlar, mal ve hizmet satışları dolayısıyla KDV hesaplamazlar. Kanun hükmüne rağmen satış bedellerinde vergi gösterip müşteriden vergi tahsil edenler, bu vergiyi vergi dairesine yatırmak zorundadırlar.
Aynı şekilde kanuna göre borçlu oldukları vergi tutarından daha yüksek bir meblağı gösteren mükellefler de fazla tahsil ettikleri vergiyi vergi dairesine ödemek mecburiyetindedirler.
Örnek:100.000TL’lik bir satış için 8.000 TL vergi hesaplaması gerekirken, 18.000TL hesaplayıp müşteriden tahsil edenler, fazla tahsil ettikleri bu vergiyi ilgili vergi dairesine beyan edip ödemek zorundadırlar.

Kural olarak, fazla veya yersiz hesaplanan vergi bulunması durumunda, gerek satıcı gerekse alıcı nezdinde işlemin KDV uygulanmadan önceki hale döndürülmesi esastır.
Fazla veya yersiz olarak hesaplanan vergi, öncelikle satıcı tarafından alıcıya iade edilecektir. Alıcının indirim hakkı bulunan mükellef olmaması durumunda, satıcının söz konusu fazla veya yersiz KDV tutarını alıcıya ödediğini gösterir bir belge ile vergi dairesine başvurması gerekmektedir. Alıcının indirim hakkı bulunan bir mükellef olması durumunda ise, satıcının fazla veya yersiz KDV tutarını alıcıya ödediğini gösterir belgeye ek olarak, alıcının fazla veya yersiz KDV tutarını indirim hesaplarından çıkarmak suretiyle düzeltme yaptığının alıcının vergi dairesinden alınacak bir yazıyla tevsiki de istenecektir.
Satıcının, fazla veya yersiz olarak hesaplanan vergiyi alıcıya ödediğini gösterir belge ve indirim hakkı bulunan alıcıların düzeltmeyi yaptığını gösterir vergi dairesi yazısı ile birlikte, beyanlarını düzeltmesi gerekmektedir. Bu kapsamda, fazla veya yersiz hesaplanan KDV tutarı, ilgili dönem beyannamesinden tenzil edilir ve sonraki dönemler de buna göre düzeltilir.
Fazla veya yersiz olarak ödendiği iddia edilen KDV’nin, satıcı tarafından iade olarak talep edilebilmesi için, KDV beyannamesinde hesaplanan KDV olarak beyan edilmesi ve beyana konu edildiği dönem ile iade talep edilen dönem arasında asgari söz konusu KDV tutarı kadar ödenecek KDV çıkması gerekmektedir.

Koray ATEŞ

Kaynak: http://www.muhasebetr.com/sorucevap/haber_oku.php?haber_id=1847

Devamını Oku…

Gelir İdaresi Başkanlığının E-Defter ve E-Fatura Hakkında Duyurusu

Daha önce 421 sayılı VUK genel tebliği ile Elektronik Defter ve Elektronik Fatura zorunluluğu ve kimlerin bu kapsama girdiği, kriterlerin neler olduğu açıklanmıştı. Bu defa yayımlanan 454 Sıra no.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile 01.01.2016 dan geçerli olmak üzere e-Defter ve e-Fatura uygulaması kapmasına girecek mükellefler yeniden belirlenmiştir. Tebliğde belirlenen şartı, 2014 hesap döneminde sağlayan mükellefler 1.1.2016 tarihinden itibaren, 2015 veya müteakip hesap dönemlerinde sağlayan mükellefler ise ilgili hesap dönemine ilişkin gelir/kurumlar vergisi beyannamesinin verileceği tarihi takip eden hesap döneminin başından itibaren, (b) ve (c) bentlerinde sayılanlardan bu Tebliğin yayım tarihinden önce lisans alan veya mükellefiyet tesis ettirenler 1.1.2016 tarihinden itibaren, bu Tebliğin yayım tarihinden sonra lisans alan veya mükellefiyet tesis ettirenler ise, lisans aldıkları ya da mükellefiyet tesis ettirdikleri tarihi izleyen hesap döneminin başından itibaren elektronik fatura ve elektronik defter uygulamasına geçmek zorundadır. Bununla birlikte, lisans ya da mükellefiyet tesis tarihi ile izleyen hesap dönemi arasındaki sürenin üç aydan kısa olması halinde isteyen mükellefler bir sonraki hesap döneminin başından itibaren elektronik defter tutabilecekler ve e-Fatura uygulamasına geçebileceklerdir. Kapsama giren mükelleflerin son başvuru tarihi 31.12.2015’dir.

Konu hakkında Gelir İdaresi Başkanlığının yapmış olduğu Duyuru Aşağıdaki gibidir:

“E-FATURA VE E-DEFTER BAŞVURULARI HAKKINDA DUYURU :

Bilindiği üzere; 20/6/2015 tarih ve 29392 sayılı Resmi Gazete yayımlanarak yürürlüğe giren 454 Sıra Nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği kapsamında;

a) 2014 hesap dönemi brüt satış hasılatı 10 Milyon TL ve üzeri olan mükelleflere,

b) Söz konusu Tebliğin yayım tarihinden önce;

- 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli (I) sayılı listedeki malların imali, ithali, teslimi vb. faaliyetleri nedeniyle Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK)’ndan lisans alan mükelleflere (Bayilik lisansı olanlar, münhasıran bu lisansa sahip olmaları nedeniyle bu bent kapsamında değerlendirilmeyecektir.)
- 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli (III) sayılı listedeki malları imal, inşa ve ithal eden mükelleflere,

1/1/2016 tarihinden itibaren e-Fatura ve e-Defter uygulamalarına geçme zorunluluğu getirilmiştir. Bu kapsamda söz konusu mükelleflerin vergisel uygulamalar bakımından hukuki bir sorun yaşamaması adına 31/12/2015 tarihine kadar gerekli başvurularını ve hazırlıklarını tamamlamaları gerekmektedir. e-Fatura ve e-Defter uygulamalarına başvurular Başkanlığımızın; www.efatura.gov.tr, www.edefter.gov.tr internet adreslerinden elektronik imza araçları (tüzel kişiler için MALİ MÜHÜR, gerçek kişiler için NİTELİKLİ ELEKTRONİK SERTİFİKA) ile, elektronik ortamda yapılmakta olup bu nedenle, söz konusu uygulamalara başvuru işlemleri öncesinde mükelleflerimizin elektronik imza araçlarını temin etmiş olmaları gerekmektedir.

Mali Mühür Başvurusu İçin : https://mportal.kamusm.gov.tr/bp/edf.go

E-Fatura Başvurusu İçin : https://portal.efatura.gov.tr/efaturabasvuru/

E-Defter Başvurusu İçin : https://uyg.edefter.gov.tr/edefterbasvuru/

Temin işlemlerinin alabileceği süreler de göz önünde bulundurularak elektronik imza araçlarının, e-Fatura ve e-Defter uygulamalarına son başvuru tarihi olan 31/12/2015 tarihinden önce temin edilmesi, söz konusu uygulamalara mükelleflerimizin süresinde başvuru yapılması bakımından önem arz etmektedir.

Mükelleflerimizin elektronik imza araçlarının başvurusu sırasında, mükellefiyetlerine ilişkin vermiş oldukları ve ilgili sertifika makamları tarafından da MERSİS ve MERNİS kayıtları çerçevesinde kontrol edilip kendilerine ilgili başvuru uyarı ekranlarında gösterilen bilgilerini; mali mühür veya nitelikli elektronik sertifikaların hatasız, doğru şekilde üretimi ve zaman kaybına yol açmaması bakımından dikkatle kontrol etmeleri gerekmektedir.

Kamuoyuna önemle duyurulur.”

Vedat Nair

Kaynak: http://www.muhasebetr.com/yazarlarimiz/vedatnair/045/

Devamını Oku…

21 Aralık 2015 Pazartesi

Veraset Yoluyla İntikal Eden Araçlarda ÖTV İstisnası Var Mıdır ?

Soru: Veraset yoluyla intikal eden araçlarda ÖTV istisnası uygulaması var mıdır?

Cevap:  4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununun (15/2-a) maddesinde, (II) sayılı listedeki kayıt ve tescile tabi mallardan, veraset yoluyla intikaller hariç ilk iktisabında istisna uygulananların istisnadan yararlananlar dışındakilerce iktisabında, ilk iktisabındaki matrah esas alınarak adına kayıt ve tescil işlemi yapılandan, kayıt ve tescili tarihinde geçerli olan oran üzerinden, bu tarihte ÖTV alınacağı, ancak Kanunun (7/2) maddesi çerçevesinde istisnadan yararlananların bu istisnadan yararlanarak iktisap ettikleri kayıt ve tescile tabi malları 5 yıldan fazla kullanarak elden çıkarmaları durumunda bu hükmün uygulanmayacağı hüküm altına alınmış olup, söz konusu düzenlemenin uygulama usul ve esasları 18/4/2015 tarihli ve 29330 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan ve 1/5/2015 tarihi itibarıyla yürürlüğe giren Özel Tüketim Vergisi (II) Sayılı Liste Uygulama Genel Tebliğinin (IV/G) bölümünde belirlenmiştir.

Mezkur Genel Tebliğin (IV/G/2) bölümüne göre, ilk iktisabında istisna uygulanan kayıt ve tescile tabi bir taşıtın veraset yoluyla intikale bağlı olarak müştereken bütün mirasçılar adına kayıt ve tescil edilmesi halinde, mezkûr Kanunun (15/2-a) maddesi hükmü gereğince bu intikal işlemi nedeniyle ÖTV aranmamaktadır.

Ayrıca, muristen mirasçılara intikal etmiş olan terekede söz konusu taşıtın yanı sıra başkaca mal ve/veya hakkın bulunması halinde diğer mirasçıların lehine taşıt üzerindeki mülkiyet hakkından ivazsız olarak feragatini gösteren belgenin ibrazı şartıyla istisnadan yararlanılmış olan taşıtın lehine feragat edilen mirasçıya intikali de esas itibarıyla "veraset yoluyla intikal" olarak değerlendirilmekle birlikte, Kanunun (15/2-a) maddesi kapsamında ÖTV aranmaması için terekede yer alan diğer mal ve/veya hakların değerinin taşıtın değeri ile mütenasip olması gerekmektedir.

Bunun yanı sıra, söz konusu uygulamada, ÖTV'den müstesna olarak ilk iktisabı yapılan taşıt dışında herhangi bir mal ve/veya hakkın "birden fazla mal ve hak" kapsamında değerlendirilebilmesi için söz konusu mal ve/veya hakkın Veraset ve İntikal Vergisi Beyannamesine dahil edilmiş olması gerekmekte olup, mezkûr beyannameye dahil edilmeyenler "birden fazla mal ve/veya hak" kapsamında değerlendirilmemektedir. Öte yandan, Veraset ve İntikal Vergisi Beyannamesiyle beyan edilen tapu veya tapular ile banka veya bankalardaki paralar, hisse senedi, tahvil, telefon, araba gibi menkul malların değerinin belgelerle tevsik edilmesinin gerektiği tabiidir.

Bu çerçevede, muristen mirasçılara intikal etmiş olan terekede söz konusu taşıtın yanı sıra başkaca mal ve/veya hakkın bulunması ve mirasçıların taşıt üzerindeki mülkiyet haklarından (miras paylarından) ivazsız olarak tek bir mirasçı lehine feragat etmeleri halinde, lehine feragat edilen mirasçının aracı kendi adına tescil işleminde ÖTV aranmaması için, taşıt dışında mirasçılara intikal eden mal ve/veya hakkın Veraset ve İntikal Beyannamesine dâhil edilmiş olması ve bunların söz konusu beyannamede beyan edilen değerinin taşıtın değeri ile mütenasip olması şartlarının birlikte sağlanması gerekmektedir. Aksi takdirde, diğer mirasçıların vereceği feragatnameye istinaden taşıtı devralan mirasçı tarafından, taşıt üzerindeki kendi mülkiyet hakkına (miras payına) karşılık gelen kısım hariç olmak üzere, Kanunun (15/2-a) maddesi çerçevesinde hesaplanan ÖTV'nin beyan edilip ödenmesi aranmaktadır.

Buna göre, örneğin bir kişinin  vefatı nedeniyle söz konusu taşıt ile birlikte mirasçılarına intikal eden ve Veraset ve İntikal Beyannamesine dahil edilmiş olan gayrimenkullerin değerinin taşıtın değeri ile mütenasip olması halinde, bunların varlığına ilişkin belgelerin ibrazına bağlı olarak, diğer mirasçıların taşıt üzerindeki mülkiyet haklarından (miras paylarından) feragat etmeleri üzerine taşıtın ilgili kişi adına tescil edilmesi aşamasında, Kanunun (15/2-a) maddesi kapsamında ÖTV yükümlülüğü olmayacaktır.

Son olarak, söz konusu aracı, vefat eden kişinin istisnadan yararlandığı tarihten itibaren 5 yıllık sürenin bitiminden önce, istisnadan yararlanamayan bir kişi veya kuruma devredilmesi halinde, Kanunun (15/2-a) maddesi gereğince, bu devir dolayısıyla adına kayıt ve tescil işlemi yapılandan (istisnadan yararlanamayan kişi veya kurumdan), vefat edenin ilk iktisabındaki matrah üzerinden, alıcı adına kayıt ve tescil tarihindeki orana göre hesaplanacak ÖTV tahsil edilecektir.

Koray ATEŞ

Kaynak: http://www.muhasebetr.com/sorucevap/haber_oku.php?haber_id=1845

Devamını Oku…

Limited Şirket Ortaklarının Amme Borçlarında Sorumluluğu

Soru: Limited şirket ortakları kamu borçlarından nasıl sorumludurlar?

Cevap: Limited şirket ortakları, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve 6183 sayılı Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar.

Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden müteselsilen sorumlu tutulur.

Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden müteselsilen sorumlu tutulur.

Koray ATEŞ

Kaynak: http://www.muhasebetr.com/sorucevap/haber_oku.php?haber_id=1846

Devamını Oku…

17 Aralık 2015 Perşembe

Asgari Ücretle Birlikte AGİ de Artacak

Çalışanların gözü kulağı asgari ücrette kilitlendi. Asgari ücretin yılbaşından itibaren 1300 lira olması planlanıyor. 2016 yılı itibariyle 1300 lira olmasına kesin gözüyle bakılan asgari ücrette işverene maliyetin azaltılması için de çalışmalar yapılıyor.

Asgari Geçim İndiriminde de (AGİ) 33 liralık bir artış söz konusu olacak. Mevcut asgari ücrete göre bekar çalışanlara 90.11 lira AGİ ödenirken, 2016 ocak ayı itibariyle bekar çalışanın AGİ ücreti 123.44 lira olarak maaşlara yansıyacak. Ancak AGİ ücretinin 1300 liralık asgari ücretin içinde olması bekleniyor.

ÇALIŞAN MUTLU, İŞVEREN DÜŞÜNCELİ

Çalışanı mutlu edecek ancak işvereni maliyet artışı nedeniyle üzecek olan yeni asgari ücret için farklı çalışmalar yapılıyor. İşveren, asgari ücret artışından kaynaklanacak olan yükün tamamının ya da bir kısmının devlet tarafından karşılanmasını talep ediyor.

Sözcü Gazetesi Yazarı, İş Hukuku Uzmanı Sezgin Özcan‘ın verdiği bilgiye göre ocak ayında asgari ücrete yapılan zam, asgari geçim indiriminde de önceki yıllara göre daha fazla bir artış getirecek. 2015 yılında bekar çalışanlara 90 lira olarak ödenen AGİ, 2016 yılı ocak ayı ile 123 liraya ulaşacak.

AGİ’nin işverene yük getirmemesi için çalışma yapılırken, AGİ oranlarının artırılması, böylece işverenin yükünün azaltılması gibi planlar da gündeme geldi. Bir diğer formül ise asgari ücrete 200 liralık bir aile yardımı ödenmesi. Böylece asgari ücretli çalışanın işverene maliyeti de sınırlandırılmış olacak. Asgari ücrette prim indirimi yapılması da tartışılan bir yöntem olurken, hükümetin buna sıcak bakmadığı da belirtiliyor.

Kaynak: http://www.sozcu.com.tr/2015/gundem/asgari-ucretle-birlikte-agi-de-artacak-1009993/

Devamını Oku…

1300 TL’de İşvereni Rahatlatan Formül

Asgari ücretin 1300 TL’ye yükseltilmesine karşı çıkan işvereni rahatlatacak formül bulundu. İşçiye verilecek artı 300 TL'nin 200 TL’si asgari geçim indiriminden gelecek.

Hükümet, asgari ücretin 1300 liraya çıkarılması kararının ardından, iş dünyasını rahatlatmak için formüller üzerinde çalışıyor. Özel sektörün, “Yükümüz alınmazsa işten çıkarmalar artar” uyarılarının ardından masaya yatırılan alternatifler arasında öne çıkanı, asgari geçim indiriminde artış. Böylece işverenler önemli bir vergi yükünden kurtulacak.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu, asgari ücretin 1300 liraya yükselmesiyle işverenin artacak maliyetinin nasıl karşılanacağı konusunda çeşitli alternatifler üzerinde durmaya başladı. İşverenin, asgari ücrette artan maliyetin bir kısmının devlete yüklenmesi talebi üzerine SGK işveren payı, işsizlik fonu payı ve asgari geçim indirimi formülleri gündeme geldi. Kalkınma Bakanlığı, TÜİK ve Hazine Müsteşarlığı, yarınki toplantıya bu olasılıklar üzerinden hazırlanıyor.

Vergi avantajı...
Edinilen bilgiye göre, asgari geçim indiriminde (AGİ) yapılacak bir ayarlama ile işverenin rahatlatılması öne çıkan seçenek. Buna göre Bakanlar Kurulu kararıyla AGİ yükseltilebilecek, asgari ücretlilere 200 lira AGİ verilebilecek. Bunun işveren açısından en önemli artısı, vergi yükünün mümkün olduğunca sabit tutulması olacak. İşveren, 1300 liraya çıkacak asgari ücretin 200 lirasının AGİ ile doldurulmasıyla bu bölümün vergi yükünden kurtulmuş olacak. Bu şekilde, 1300 liralık net asgari ücretin işverene maliyetinin 1800 lira yerine 1600 liraya çekilmesi planlanıyor.
İşsizlik Fonu payı üzerinden ise işverenlerin talebini karşılayacak bir fon yaratılamayacağı belirtiliyor. Yüzde 2 düzeyindeki İşveren İşsizlik sigorta Fonu ödemesinin devlet tarafından yüklenmesinin, net ücretteki 300 liralık artışı telafi etmeyeceği belirtiliyor. 
 
SGK payında indirime direnç 
Asgari ücret artışının şirket kârlarını düşürmemesi için işveren örgütlerinin asıl isteği SGK işveren payının düşürülmesi yönünde. Türk-İş’in de sıcak baktığı bu formüle hükümet olumlu yaklaşmıyor. Yüzde 15.5’lik SGK işveren payının 1 puan düşürülmesi 1 milyar lira demek. Hükümet ayrıca sosyal sigorta sistemindeki açığın bu indirimle daha da büyüyeceği endişesi taşıyor. Bu üç formül de kamu ekonomisi üzerinde yük oluşturacak. 
 
Özel sektör ile kamu dengesi
Asgari ücret, halen bekar bir işçi için brüt 1273 lira 50 kuruş, vergiler ve kesintiler düştüğünde net 1000 lira 54 kuruş olarak uygulanıyor. Asgari ücretin işverene toplam maliyeti ise bir işçi için bin 496 lira 36 kuruş düzeyinde. Bunun 1273 lira 50 kuruşunu brüt asgari ücret, 197 lira 39 kuruşunu sosyal güvenlik primi, 25 lira 47 kuruşu işveren işsizlik sigorta fonu oluşturuyor. 
Asgari ücretin 1300 liraya çıkması ile enflasyonun 1.5 puan artacağı dile getiriliyor. İşverenler, zam yükü devlet tarafından üstlenilmezse toplu işten çıkarma olabileceğini söylüyor. Özel sektörün rekabet gücünü korunurken kamu maliyesinde de açık vermemek isteniyor. 

Devamını Oku…