7 Aralık 2017 Perşembe

E-Haciz Nasıl Kaldırılır?

Bu hafta son dönemlerde çok sayıda gerçek ve tüzel kişinin mağdur olduğu bir durumu ele alacağız. E Haciz.
E Haciz nedir, E Haciz nasıl kaldırılır? E hacze uğramamak için neler yapılmalı? Bu haftaki yazımızın konusunu oluşturmaktadır.
E-HACİZ NEDİR?
E-Haciz uygulaması bir VEDOP 3 projesidir. Maliye Bakanlığı e-Haciz sistemini kurmak için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü, Merkezi Kayıt Kuruluşu, PTT ve 40’a yakın banka ile protokoller kurmuştur.
E-Hacizin uygulanabilmesi için Vergi Dairesi borçlulara 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 55. maddesine uygun şekilde ödeme emri tebliğ eder. Borçlu kişi kendisine tebliğ edilen ödeme emrine 7 gün içinde borcunu ödemezse veya dava açmazsa ödeme emri kesinleşmektedir.
Borcunu ödemeyen mükellef Gelir İdaresi Başkanlığınca kamu borçlusu listesine alınmakta ve borçlunun mal varlığına yönelik elektronik ortamda araştırma yapılmaktadır. Bankalarda tespit edilen varlıklarına yönelik olarak elektronik haciz bildirileri gönderilerek (bu bildiriler bankalara daha çok 00:00-08:00 saatleri arasında gönderilmektedir) en geç aynı gün içinde bu kişilerin hesaplarına borç tutarı kadar elektronik haciz tatbik edilmektedir.
E-HACİZ, HACİZ BİLDİRİSİNİN TEBLİĞ EDİLDİĞİ AN İTİBARIYLA UYGULANIR VE 1 GÜNLÜK BİLE DEĞİLDİR!
e-Haciz sadece gönderildiği anda borçlunun banka hesaplarında bulunan paralara uygulanmaktadır. e-haciz gönderildiği anda hesapta para yoksa daha sonraki bir zamanda yatırılan paraları kapsamamaktadır. e-haczin tebliğ edildiği tarihten sonraki yatırılan paralar için Gelir İdaresinin bu işlemi idari olarak sıfırdan e-haciz bildirisi göndermesi gerekmektedir.
GELİİDARESİ BAŞKANLIĞI, BU KONUDA BANKALAR BİRLİĞİNE 02.11.2007 TARİHLİ YAZI GÖNDERMİŞTİR.
Maliye Bakanlığı Gelir İadesi Başkanlığının Bankalar Birliğine gönderdiği 2.11.2007 tarihli ve 97674 sayılı yazıda hem borç tutarı kadar kısmına hem de haciz bildirisini tebliğ tarihi itibarıyla bankada mevcut parasına e-haciz konulması gerektiği belirtilmiştir. Bir başka deyişle, e-haciz borç tutarından fazla olamaz ve sadece bankaya tebliğ edildiği an için geçerlidir. Bu süre 1 günden bile daha kısadır.
BANKALAR VERGİ DAİRELERİYLE YAPTIKLARI PROTOKOLÜ ALENEN İHLAL EDİP TÜM HESAPLARA BLOKE KOYUYORLAR

Bankalar, vergi daireleri ile yaptıkları protokole alenen aykırı hareket etmek suretiyle sadece haciz miktarı kadar paraya bloke koymak yerine kişinin hesabındaki tüm paraya haciz koymaktadırlar. Kişi borç tutarını ödemek istese de bu durumda ödeyememektedir. Hesabından para çekip haciz tutarını ödeyeceğini söylese dahi bankalar blokeli paradan 1 kuruş dahi ödeme yapmamaktadır. Bu durumda yapılacak şey vergi dairesine gidip durumu anlatıp haczin kaldırılması ile ilgili yazılı bir talimat alıp bankaya vermektir.
BANKA HESABI ÜZERİNDEKİ E-HACİZ NASIL KALDIRILIR?
E-haczi uygulayan vergi dairesine başvurup borcun tamamını ödeyerek kaldırabilirsiniz. Yine taksitlendirilmesi mümkün olan borcunuzu taksitlendirme talep ederek, kabul edilmesi durumunda e-haczi kaldırabilirsiniz. Ancak, e-haczin kalkması için e-haczi uygulayan vergi dairesine vadesi geçmiş vergi borcunuzun bulunmaması gerekir. Buna MTV de dahildir.
ARAÇ ÜZERİNDEKİ HACİZ NASIL KALDIRILIR?
Araç üzerindeki e-haczin kalkması için ya borcun tamamının ödenmesi ya da borcunuza yetecek kadar bir teminat göstermeniz ve bu teminatın da kolayca paraya çevrilen türden olması gereklidir. Bu takdirde vergi dairesi müdürünün inisiyatifi doğrultusunda haciz kalkabilir.
GAYRİMENKUL HACZİ NASIL KALDIRILIR?
Gayrimenkul haczini kaldırmak için borcunuzun tamamını ödemelisiniz. Ya da borcunuzun tamamına yetecek kadar başka bir teminat gösterdiğiniz takdirde de vergi dairesi müdürünün inisiyatifi doğrultusunda haciz kalkabilir.
E-HACİİŞLEMİNE HİÇ MUHATAP OLMAMAK İÇİN NE YAPMALI
E haciz işlemine hiç muhatap olmamak için doğal olarak vergi borcunuzu zamanında ödemeniz gerekmektedir. Vergi borçlarını süresinde ödeme gücünüz yoksa, ödeme süresi içinde vergi borcunuzu taksitlendirmek için başvurmalısınız.

Devamını Oku…

29 Eylül 2017 Cuma

Kendiliğinden Uzayan Sözleşmelerde Damga Vergisi Hakkında

Bilindiği üzere Damga Vergisi özellik arz eden kısa bir metine sahip olmasına karşın, uygulama alanı oldukça geniş olan ve hayatımızın her safhasında ister kişiler olarak, isterse kurumlar olarak karşılaşabileceğimiz bir vergi türüdür
.
Son dönemlerde Maliye Bakanlığı öncülüğünde de yeni düzenlemelere gidilmiş suret vs. adlar adı altında mükerrer vergilendirmenin önüne geçilmesi yönünde vergide ki zorlayıcı şartlar günümüz gereklerine göre yorumlanmaya çalışılmıştır.

Şöyleki kanun metninin kısa ve öz olması yorumları da halen beraberinde getirmektedir. Dolayısı ile idare ile mükellefler ve/veya kişiler karşı karşıya gelebilmektedirler.

Öteden beri gelen ihtilaflı konulardan bir tanesi de Sözleşme içi hüküm bulunan ve kendiliğinden uzayan sözleşmelerde yeni dönemde oluşan mal ve hizmet ile sözleşmeye konu tutarlar üzerinden Damga Vergisi beyannamesi verilip verilmeyeceği konusu idi.

Doğal olarak İdare bu yönde gerçekleşen işlemlerde yeni dönem için Damga Vergisi’nin doğacağı ve tahakkuk ettirilerek ödeneceği yönünde talepte bulunmakta idi.

Damga vergisi genel olarak yazılı metinlere bağlı olarak düzenlenen akit ve sözleşmeler ile bazı değerli kâğıt ve beyannameler üzerinden alınan bir vergidir.

Mevcut sözleşmelerde tarafların sözleşme hükümlerinin, yeniden bir sözleşme düzenlenmeksizin hali hazırda düzenlenmiş bulunan sözleşmeye istinaden uzayacağı yönünde bir hüküm bulunması durumunda, yeni bir sözleşme ihdas edilmiş olmayacağından ayrıca bir Damga Vergisi beyanına gerek olmadığı yönünde kişi ve mükelleflerin talebi bulunmakta idi.

Konuya ilişkin olarak Danıştay Vergi Davaları Kurulu Damga Vergisine taraf olan kişi ve kurumlar lehine sayılabilecek bir karar vermiş bulunmaktadır.

Kurulun 2015/1054 Esas 2016/45 nolu kararında
“…………………………… sözleşmelerinin, sözleşmede yer alan hüküm gereğince süresinin kendiliğinden uzaması halinde damga vergisine tabi tutulamayacağı” beyan edilmiş bulunmaktadır.

Bu karara göre önceden düzenlenmiş bulunan kâğıdın altına veya arkasına bir boşluğa, bu kâğıdın hükümlerinin yenilenmesine, uzatılmasına, değiştirilmesine, devrine veya bozulmasına ilişkin şerh konulması, yeni bir sözleşme düzenlenmesi, tarafların aktif irade beyanında bulunması halinde bu kâğıdın damga vergisine tabi olacağı;

Ancak;

-Yeni dönem için yenileme veya yenilememe ihbarında bulunulmadığı,
-Süre uzatımı için yeni bir kâğıt düzenlenmediği,
-Mevcut sözleşmeye bir şerh düşülmediği veya mektup teatisi olmadığı,
-Tarafların pasif kalmak suretiyle sözleşmenin kendiliğinden uzaması halinde damga vergisi doğmayacağı beyan edilmiştir.


Tabi burada verilen karar münferit olmasına karşın kanunun özüne atıfta bulunmakla beraber, her sözleşmenin kendine özel hükümlerinin bulunabileceği de göz önüne alınmalıdır.

Dolayısı ile süresi kendiliğinden uzayabilecek sözleşmeler düzenlenirken kişi ve mükelleflerin yukarıda bahsedilen durumların sözleşme metinlerinin de bu karar hükümleri göz önünde bulundurularak özenle düzenlenmesinde kendi istifadeleri yönünde fayda bulunmaktadır.

Abdullah Gündoğmuş





Devamını Oku…

Çek Kullanan Şirketlerin Dikkatine!

Uygulamada satıcılara yapılan ödemelerde, gerek firma çeklerinin düzenlenmesinde gerekse müşteri çeklerinin ciro edilmesinde, işletme için hayati öneme sahip hatalar yapıldığı görülmektedir. Yapılan vergi incelemelerinde söz konusu hatalar tespit edilmekte, mükellefler müteselsil sorumluluk uygulamasına muhatap tutulmakta, indirim konusu yapılan KDV’ler reddedilmektedir.

Bu haftaki yazımızda, müteselsil sorumluluk uygulamasına muhatap tutulmamak ve olası bir vergi incelemesinde, indirim konusu yapılan KDV’nin ret edilmemesi için nelere dikkat edilmesi gerektiği konusuna kısaca değineceğiz.

ÖDEMENİN FİRMA ÇEKİ İLE YAPILMASI DURUMUNDA:
VERGİ KİMLİK NUMARASINI YAZIN!

1.Mal veya hizmet alınan işletmeye(satıcı) ödeme, firma çeki ile yapılacaksa düzenlenecek firma çekinin üzerine, adına çek düzenlenen firmanın vergi kimlik numarası mutlaka yazılmalı, ( Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinde böyle bir hüküm bulunmamasına rağmen, 84 Seri Numaralı KDV Genel Tebliği dayanak gösteriliyor.)
2. Düzenlenen firma çekinin fotokopisi mutlaka alınmalı ve iyi muhafaza edilmeli,
3. Düzenlenen firma çekinin satıcı firmaya tesliminde çeki teslim alan satıcıdan mutlaka imzalı tahsilat makbuzu alınmalı, tahsilat makbuzu eksiksiz doldurulmalı,
4. Düzenlenen firma çekinin satıcıya tesliminde satıcı adına çek çıkış bordrosu düzenlenmeli ve çeki teslim alan kişiye mutlaka imzalatılmalı,

ÖDEMENİN MÜŞTERİ ÇEKİ İLE YAPILMASI DURUMUNDA:
BEYAZ CİRO YAPMAYIN!

1.Mal veya hizmet alınan işletmeye ödeme müşteri çeki ile yapılacaksa, çekin arkası çevirip sadece kaşe imza yani beyaz ciro yapılmamalı,

TAM CİRO YAPIN!

1.Mal veya hizmet alınan işletmeye ödeme, müşteri çeki ile yapılacaksa söz konusu müşteri çeki aşağıdaki şekilde tam ciro yapılmalı,
(Müşteri çekinin arkası, aşağıdaki ibare yazılarak kaşe imza yapılmalı, noktalı yerler ise, çek kime ciro ediliyorsa o kişi yada işletmenin vergi kimlik numarası ve unvanı mutlaka yazılmalıdır. )

"İş bu çek bedelini..................
vergi numaralı........................
emrine ödeyiniz.".
Kaşe-İmza



2. Tam ciro yapılarak satıcı firmaya teslim edilen müşteri çekinin, tam ciro yapılmış haliyle arkalı önlü fotokopisi mutlaka alınmalı ve iyi muhafaza edilmeli,
3. Tam ciro yapılarak satıcı firmaya teslim edilen müşteri çeki için satıcıdan mutlaka imzalı tahsilat makbuzu alınmalı, tahsilat makbuzu eksiksiz doldurulmalı,
4. Tam ciro yapılmış müşteri çekinin satıcı firmaya tesliminde, satıcı adına çek çıkış bordrosu düzenlenmeli ve çeki teslim alan kişiye mutlaka imzalatılmalı.

Cumhur Çetin



Devamını Oku…

14 Eylül 2017 Perşembe

Konutunu 5 Yıl Geçtikten Sonra Satan Kimseler İçin Vergi Meselesi

Bilindiği üzere, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu mük.80.maddesinde “değer artışı kazançları” tanımlanmıştır. Anılan madde hükmüne göre;
"Aşağıda yazılı mal ve hakların elden çıkarılmasından doğan kazançlar değer artışı kazançlarıdır.
...
6-İktisap şekli ne olursa olsun (ivazsız olarak iktisap edilenler hariç) 70.maddenin 1.fıkrasının (1), (2), (4) ve (7) numaralı bentlerinde yazılı mal (gerçek usulde vergiye tabi çiftçilerin zirai istihsalde kullandıkları gayrimenkuller dahil) ve hakların, iktisap tarihinden başlayarak 5 yıl içinde elden çıkarılmasından doğan kazançlar, kooperatiflerin ortaklarına bu sıfatları dolayısıyla tahsis ettikleri gayrimenkuller tahsis tarihinde ortak tarafından satın alınmış sayılır.
Bu maddede geçen "elden çıkarma" deyimi, yukarıda yazılı mal ve hakların satılması, bir ivaz karşılığında devir ve temliki, trampa edilmesi, takası, kamulaştırılması, devletleştirilmesi, ticaret şirketlerine sermaye olarak konulmasını ifade eder.
Bir takvim yılında elde edilen değer artışı kazancının, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçlarının elden çıkarılmasından sağlananlar hariç,  6.000 Yeni Türk Lirası (2011 takvim yılı gelirlerine uygulanmak üzere 8.000 TL) gelir vergisinden müstesnadır." (2016 yılı için 11.000 TL’dir.)
 
Değer artışı kazancı kapsamında değerlendirilen malların büyük çoğunluğunu gayrimenkuller oluşturmaktadır.

Gayrimenkullerde iktisap, Türk Medeni Kanunu’nun 705.maddesi uyarınca, tapuya tescille gerçekleşmektedir.

Kat karşılığı müteahhide veya kooperatiflere verilen arsa karşılığında alınan gayrimenkuller dahil, iktisap edilen gayrimenkullerin elden çıkarılması halinde, değer artışı kazancının tespiti yönünden iktisap tarihi olarak, gayrimenkulün tapuya tescil edildiği tarih esas alınmaktadır.

Ancak, gayrimenkulün tapuya tescil tarihinden önce sahibinin fiilen kullanımına bırakıldığı bazı özel hallerde iktisap tarihi olarak tapuya tescil tarihi yerine fiilen kullanıma bırakılma tarihine itibar edilmektedir. Maliye Bakanlığı'nın görüşü de bu yöndedir. 

Gayrimenkullerin miras yoluyla veya bağış gibi ivazsız bir şekilde iktisap edilmesi değer artışı kazancının konusuna girmemektedir. Bu çerçevede ivazsız olarak iktisap edilen gayrimenkulün üzerine, sahibi tarafından inşa edilen veya kat karşılığı olarak alınan gayrimenkullerin, daha sonradan elden çıkarılması halinde elde edilen gelir, değer artışı kazancı kapsamında değerlendirilmemektedir. Ancak konuya ilişkin olarak İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilen 14.08.2012 tarih ve 762 sayılı özelgede, ivazsız intikal yoluyla iktisap edilen gayrimenkulün satışından elde edilen kazancın değer artış kazancı olarak vergilendirilmesinin söz konusu olmayacağı; ancak söz konusu gayrimenkulün satışının ticari bir organizasyon içerisinde yürütülmesi veya bu tür organizasyon içinde yürütülmemekle beraber aynı kişiye farklı tarihlerde veya farklı kişilere aynı tarihte satılması veya birbirini izleyen yıllarda satılması durumunda ise yapılan satışların devamlı olarak gayrimenkul alım-satım işiyle uğraşıldığına karine teşkil edeceği ve Gelir Vergisi Kanunu'nun 37.maddesi çerçevesinde ticari kazanç olarak vergilendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bir kısım Maliye Bakanlığı denetim elemanlarının da iştirak ettiği bu görüşe göre, miras yoluyla veya bağış gibi ivazsız intikalle edinilen arsaların kat karşılığı devri sonucunda iktisap edinilen taşınmazların satışı, ticari kazanç kapsamında vergiye tabi tutulmalıdır. Biz bu görüşe katılmıyoruz. Zira Gelir Vergisi Kanunu ivazsız iktisap yoluyla edinilen gayrimenkullerin elden çıkarılmasını olayın özü itibariyle gelir vergisine tabi tutmamıştır( Bkz. TÜRKMEN Nedim, Evini 5 Yıl İçinde Satan Vergi Ödeyecek, 13.03.2017, Sözcü Gazetesi). Nitekim konuya ilişkin olarak Danıştay tarafından verilen muhtelif kararlarda da bu husus vurgulanmaktadır.1

Sonuç olarak, bize göre ivazsız olarak intikal eden (veraseten intikal eden gayrimenkuller dahil) arsa ve arazi üzerine inşa edilen taşınmazların satılmasından doğan kazançların ticari kazanç kapsamında değerlendirilmemesi gerekir (Bkz. İzmir Bölge İdare Mahkemesi, 1.Vergi Dava Dairesi Kararı, 29.05.2017 gün ve E:2017/685-K:2017/1585). Buna göre,
 
1-Veraset yoluyla iktisap edilen gayrimenkullerin şekli ve nitelikleri değiştirilmeksizin (aynen), çoklu ya da tek seferde satışı sonucu elde edilen kazancın değer artışı kazancı veya ticari kazanç olarak vergilendirilmesi mümkün değildir.

2-Veraset yoluyla edinilen gayrimenkullerin iktisap bedeli bulunmadığı için satış bedelinin tümü gelir vergisine tabi tutulursa bu durumda gelirin safiliği esas olması gerektiği için hasılatın tümü kazanç sayılarak vergiye tabi tutulması haksızlıklara neden olacaktır. Dolayısıyla, gelirin safiliği ilkesi bozulacaktır.

3-Miras yoluyla elde edilen gayrimenkullerin iktisap tarihinden sonra aynı kişiye farklı zamanlarda veya farklı kişilere aynı tarihte veya birbirini takip eden tarihlerde birden çok gayrimenkul satıldığı, bu şekilde yapılan satışların gayrimenkul alım-satım işiyle uğraşıldığına karine teşkil ettiğinden, elde edilen kazancın GVK md.37 hükmüne göre ticari kazanç olarak vergilendirilmesi gerektiği iddia edilebilir. Ancak biz görüşe katılamıyoruz. Zira, karineye göre vergi salınamaz.  Çünkü, karine kanıt değildir. Vergi hukukundaki yasallık ilkesi kanaat veya varsayıma dayanılarak vergi tarh edilmesinin önündeki en büyük engeldir. Karine, kanaat veya varsayım üzerine mükellefe mali yük yüklenemez. Re’sen takdir yetkisi ile varsayıma dayanan vergi tarhını birbirine karıştırmamak gerekir. Re’sen takdir yetkisine dayanılarak yapılan vergi tarhiyatı hukukidir, ancak; kanaat, karine veya varsayıma dayanan vergi tarhiyatı ise hukuk dışıdır. Sonuç olarak, ivazsız olarak veya veraset suretiyle intikal eden arsa ve arazi üzerine inşa edilen gayrimenkullerin satışından doğan kazançların GVK md.37 kapsamında vergilendirilmesi mümkün değildir2 (bkz. Danıştay 4.Daire’nin 09.11.2010 tarih ve E.2010/1869, K.2010/5546 sayılı Kararı ve Danıştay 3.Daire’nin 31.05.2011 tarih ve E.2010/2830, K.2011/2621 sayılı Kararı).

4-İvazsız olarak elde edilen gayrimenkullerin elden çıkarılmasından doğan kazançlar ile gayrimenkullerin iktisap tarihinden başlayarak 5 yıldan fazla süreyle elde bulundurduktan sonra elden çıkarılmasından doğan kazançlar ise vergilendirilmeyecektir. Bu tür kazançlar için yıllık gelir vergisi beyannamesi verilmeyeceği gibi diğer gelirler nedeniyle beyanname verilse dahi verilecek beyannameye söz konusu yıllık gelir vergisi beyannamesine dahil edilmemesi gerekmektedir (bkz. Gürboğa Erkan – Atabey Tuncel, Vergi Kılavuzu, Kasım 2008, İzmir, SMMM Odası Yayını, s.206-207).

Dr. Mustafa Alpaslan

 
_______________________________
1   SÖNMEZ Erdal – ERSAN Bülent, Sinerji Sirküler 12.12.2014 / 2014-46.
ŞEKER Sakıp, Miras Yoluyla İktisap Edilen Taşınmazların Satış Geliri, Gelir Vergisine Tabi Tutulabilir Mi?, www.xing.com, Gruplar, Özdoğrular SMMM.

Devamını Oku…

6 Eylül 2017 Çarşamba

İşçiden Alınan İbranamenin Geçerli Sayılması İçin Gerekli Şartlar Nelerdir?

I-GİRİŞ:

Bilindiği gibi, bütün işverenler, hizmet akdiyle çalıştırdıkları işçileri işten çıkarırken veya işçinin kendi isteği ile ya da haklı neden göstererek işten ayrılırken hak ettikleri alacaklarını öderken işçiden, bu alacaklarını aldığına ilişkin bir İBRANAME düzenlemekte ve almaktadır. 

İşçi ile işveren arasında düzenlenen ibranamenin geçerli sayılması için yasanın öngördüğü ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun vermiş olduğu kararında da çok açık bir şekilde belirtildiği gibi, ibranamenin geçerli olabilmesi için belli koşulları vardır. İşçiden alınan her ibraname geçerli sayılmamakta ve mahkemelerde itibar edilmemektedir.

Bu makalenin konusu, İşçi ile işveren arasında düzenlenen ibranamenin geçerli addedilebilmesi için yasanın ön gördüğü geçerlilik koşullarının nasıl ve neler olduğu ile ilgili açıklamalar olacaktır. 

II-İşçiden Alınacak İbranamenin Geçerli Sayılması İçin Gerekli Şartlar:

4857 sayılı İş Kanununda, işçinin işverenden alacağı ve bu alacağın ödenmesi ve buna ilişkin işçiden ibraname alınması ile ilgili olarak herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.  
İş ilişkisinde borcun ibra yoluyla sona ermesi ile ilgili olarak, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 420. maddesinde öngörülmüştür. Söz konusu Kanunun 420. maddesi hükmüne göre, işçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır.

Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu halde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması gerekir.                                                                     
III-İbranamenin Fesih Tarihinden İtibaren Bir Ay Sonra Alınması:

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun ilgili kararında da atıfta bulunularak belirtildiği gibi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 420.maddesinde, iş sözleşmesinin sona ermesinden itibaren bir ay içinde yapılan ibra sözleşmelerine geçerlilik tanınmayacağı bildirilmiştir. Aynı maddede, alacağın bir kısmının ödenmesi şartına bağlı ibra sözleşmelerinin (ivazlı ibra), ancak ödemenin banka kanalıyla yapılmış olması halinde geçerli olacağı öngörülmüştür.

4857 sayılı İş Kanununun 19 uncu maddesinde, feshe itiraz bakımından bir aylık hak üşürücü süre öngörülmüş olmakla, feshi izleyen bir ay içinde işçinin işe iade davası açma hakkı  bulunmaktadır. Bu noktada feshi izleyen bir aylık süre, işçinin eski işine dönüp dönmeyeceğinin tespiti bakımından önemlidir. O halde feshi izleyen bir aylık sürede işverenin olası baskılarını azaltmak, iş güvencesinin sağlanması için de gereklidir. Geçerli ve haklı neden iddialarına dayanan fesihlerde dahi ibraname düzenlenmesi için feshi izleyen bir aylık sürenin beklenmesi gerekir. Bir aylık bekleme süresi kısmi ibra açısından işçinin bir kısım işçilik alacaklarının ödenmesinin bir ay süreyle gecikmesi anlamına gelse de temelde işçi yararına bir durumdur. Hemen belirtelim ki bir aylık bekleme süresi ibra sözleşmelerinin düzenlenme zamanı ile ilgili olup ifayı ilgilendiren bir durum değildir. Başka bir anlatımla işçinin fesih ile muaccel hale gelen kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve izin ücreti gibi haklarının ödeme tarihi bir ay süreyle ertelenmiş değildir.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun değinilen maddesinde, işverence yapılacak olan ödemelerin banka yoluyla yapılması zorunluluğunun getirilmesi, ibranamenin geçerliliği noktasında sonuca etkilidir. Ancak banka dışı yollarla yapılan ödemelerde de borç ibra yerine tamamen veya kısmen ifa yoluyla sona ermiş olur.

IV-Geçerli Olmayan ve Hüküm İfade Etmeyen İbranameler:

Bazı işverenlerin, işçi işe girerken veya işe devam ederken  “tüm haklarımı aldım” şeklinde işçiden tarihsiz ibraname aldıklarına dair  iş hayatında söylentiler yaygındır. Bu şekilde işçiden alınmış/ alınacak olan ibranamenin yasal olarak  hiçbir geçerliliği yoktur. İş ilişkisi devam ederken tarihsiz, türü ve miktarı belirtilmeden alınan ibranameler, işçi ile işverenler arasında yoğun ihtilaflara yol açmakta ve dava konusu yapılmaktadır.

Yargıtay 9. hukuk Dairesinin birçok kararında; iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmelerin geçersiz olduğu belirtilmektedir. Çünkü, işçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkündür. Ayrıca, ibranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda olan ibranamenin değer taşımayacağı ve bir hüküm ifade etmeyeceği karar altına alınmıştır.  
        
Ayrıca, birçok mahkemenin verdiği ve Yargıtay tarafından da onaylanan kararlara göre, ibranamede yer almayan  işçilik alacakları  bakımından, borcun sona erdiği söylenemez. Yani, “tüm haklarımı aldım” şeklinde alınan ibranamenin, işçinin işverenden bütün işçilik alacağının ödenmiş olduğunu göstermez ve mahkemeler tarafından böyle addedilmez. Alacağın nelerden müteşekkil olduğu ve hangi alacağın ne miktarda olduğunun açıkça yazılmış olması gerekir. Örneğin: kıdem, ihbar, yıllık izin, fazla mesai, ulusal bayram ve  genel tatil ücreti gibi isimlendirilmelidir.      

İbranamenin geçerli sayılması için 6089 sayılı Borçlar Kanununun 420. maddesine uygun ve yukarıda II. Bölümde belirtildiği şekil ve şartların tüm unsurlarını taşıması gerekmektedir. Bu şartlara uygun olarak düzenlenmeyen işçiden alınan/alınacak ibranameler kesin olarak geçersiz ve hükümsüz sayılacak ve ihtilaf konusu olmaya devam edecektir.

V-Sonuç:

İşçi ile işveren arasında gereksiz ve haksız yere işçilikten doğan alacak ihtilafının doğmaması ve işçiden alınacak olan İBRANAMENİN, hukuken geçerli sayılması için Borçlar Kanununda öngörüldüğü şekilde düzenlenmesi gerekli ve zorunludur.

Buna göre;

1-İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibranamenin mutlaka yazılı ve imzalı olması,

2-İbra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması,

3-İbra konusu alacağın türünün ve miktarının açık bir şekilde belirtilmiş olması,

4-İbranamede belirtilen toplam tutarın noksansız olarak ve banka aracılığıyla ödenmiş  olması,

gereklidir ve şarttır.

Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibranameler, kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu halde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması gerekir.               

Ahmet Ağar
Kaynak:  http://www.muhasebetr.com/yazarlarimiz/ahmetagar/068/                                                                                                                      

Devamını Oku…

26 Temmuz 2017 Çarşamba

Maliyede Yeni Bir Müessese “İzah Değerlendirme Komisyonu”

25 Temmuz 2017 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 482 Nolu VUK Genel Tebliği ile Defterdarlıklar, Gelir İdaresi Başkanlığı  ve Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı bünyesinde 
yeni bir komisyon daha oluştu. İzah Değerlendirme Komisyonu adı altında oluşturulacak bu komisyonlar 01.09.2017 tarihi itibarıyla göreve başlayacaklardır. Bu kurumlar komisyon bakımından oldukça zengin daha önce kurulan Tarhiyat Öncesi Uzlaşma Komisyonları, Tarhiyat Sonrası Uzlaşma komisyonları, Rapor Değerlendirme Komisyonları, İhbar ve İnceleme Talepleri Değerlendirme Komisyonları, Takdir Komisyonları gibi komisyonlar halen mevcudiyetini korumaktadır.

İzah değerlendirme Komisyonları Gelir İdaresi Başkanlığı bünyesinde vergi dairesi başkanı veya grup müdürünün başkanlığında, vergi dairesi müdürlerinden oluşmaktadır.

Defterdarlıklarda oluşturulacak komisyon, defterdar veya defterdar yardımcısının başkanlığında, gelir müdürü ile vergi dairesi müdüründen olmak üzere toplam üç kişiden oluşur.
Vergi Denetim Kurulu Başkanlığında ve/veya Grup Başkanlıklarında oluşturulacak İzah Değerlendirme Komisyonu, Başkanlık tarafından biri komisyon başkanı olarak belirlenecek üç vergi müfettişinden oluşmaktadır.

İzaha Davet müessesesinin ana esprisi her ön  tespitin vergi incelemesine dönüşmesini engellemek ve kamunun sınırlı olan denetim gücünün israf edilmesinin önüne geçmektir. Aynı zamanda idare ile mükellefler arasındaki uyuşmazlıkların azaltılması ve vergiye gönüllü uyumun artırılması amaçlanmaktadır. Bu müessesesinin dayandığı yasal dayanak ise Vergi Usul Kanununun 370 inci maddesidir.
 
Özetle İzaha Davet müessesesi daha önce vergi incelemesine sevki gerektiren bazı ön tespitlerin, vergi incelemesi yerine İzah değerlendirme Komisyonlarına sevk edilecektir. Bu durumda gerekli izahat ve işlemler bu komisyonlar tarafından yerine getirilerek sonuçlandırılacaktır.
 
482 nolu VUK Genel Tebliği, hangi incelemeyi gerektiren  tespitlerin izaha davet kapsamında olacağını ve İzah Değerlendirme komisyonlarına sevk edileceğini ayrıntılı bir şekilde 16 madde halinde saymıştır. Buna göre aşağıda başlıklar halinde yer alan uyumsuzlukların tespiti halinde Komisyonlar tarafından mükellefler izaha davet edilecektir. Bunlar;
 
1. Ba-Bs Bildirim Formlarında Yer Alan Bilgilerin Analizi Sonucunda Mükelleflerin İzaha Davet Edilmesi
2. Kredi Kartı Satış Bilgileri ile Katma Değer Vergisi (KDV) Beyannamelerinin Karşılaştırılması Sonucunda Mükelleflerin İzaha Davet Edilmesi
3. Yıllık Beyannameler ile Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamelerinin Karşılaştırılması Sonucunda Mükelleflerin İzaha Davet Edilmesi
4. Çeşitli Kurum ve Kuruluşlardan Elde Edilen Bilgiler ile Asgari Ücret Tarifelerinin KarşılaştırılmasıSonucunda Mükelleflerin İzaha Davet Edilmesi
5. Yıllık Gelir ve Kurumlar Vergisi Beyannameleri Üzerinde Yapılan İndirimleri, Kanuni Oranları Aşan Mükelleflerin İzaha Davet Edilmesi
6. Dağıttığı Kâr Üzerinden Tevkifat Yapmadığı Tespit Edilenlerin İzaha Davet Edilmesi
7. Geçmiş Yıl Zararlarının Mahsubu Yönünden Mükelleflerin İzaha Davet Edilmesi
8. İştirak Kazançlarını İlgili Hesapta Göstermeyen Mükelleflerin İzaha Davet Edilmesi
9. Kurumlar Vergisi Kanununun 5/1-e Maddesindeki İstisna ile İlgili Olarak Mükelleflerin İzaha Davet Edilmesi
10. Örtülü Sermaye Yönünden Mükelleflerin İzaha Davet Edilmesi
11. Ortaklardan Alacaklar İçin Hesaplanması Gereken Faizler Yönünden Mükelleflerin İzaha Davet Edilmesi
12. Ortaklık Hakları veya Hisselerini Elden Çıkardıkları Halde Beyanda Bulunmayan Limited Şirket Ortaklarının İzaha Davet Edilmesi
13. Gayrimenkul Alım/Satım Bedelinin Eksik Beyan Edilmiş Olabileceğine Dair Haklarında Tespit Bulunanların İzaha Davet Edilmesi
14. Gayrimenkullere İlişkin Değer Artışı Kazançları Yönünden Mükelleflerin İzaha Davet Edilmesi
15. Gayrimenkul Sermaye İratlarını Beyan Etmeyen veya Eksik/Hatalı Beyan Eden Mükelleflerin İzaha Davet Edilmesi
16. Sahte veya Muhteviyatı İtibarıyla Yanıltıcı Belge Kullanılması Durumunda 

Mükelleflerin İzaha Davet Edilmesi (Bu olumsuz tespit ile ilgili olarak 2 ayrı sınırlama mevcuttur.  Biricisi ön tespitlerde, kullanılan sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge tutarının; her bir belge itibarıyla 50.000 TL’yi geçmemesi, İkincisi ise mükellefin ilgili yıldaki toplam mal ve hizmet alışlarının %5’ini aşmaması bu şartların mevcudiyeti halinde mükellefler izaha davet edilir. Bu tutarları aşan kullanımlar izaha davet hükümlerine tabi değildir. Ayrıca Vergi Usul Kanununun 359 uncu maddesinde yer alan fiillerle verginin ziyaa uğratılmış olabileceği hallerde izaha davet hükümleri uygulanmayacaktır.)
 
İzaha Davet Yazısı Alan Mükellef  Ne Yapacak?

Kendisine izaha davet yazısı tebliğ edilen mükelleflerin izahat hükümlerinden yararlanmaları için tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde yetkili komisyona izahta bulunmaları gerekmektedir. Bu süre içerisinde ilgili komisyona izahta bulunmayanlar anılan madde hükmünden yararlanamaz. Süresinde yapılan izah, komisyonca en geç 10 gün içinde değerlendirilerek sonuca bağlanır.
Bu Kapsamda mükelleflerin;
a) İzaha davet yazısının tebliği tarihinden itibaren 15 gün içerisinde ön tespitle ilgili olarak gerekli izahın yapılması gerekir.,
b) Mükellefin, yapacağı izahı desteklemek amacıyla başta defter ve belgeler olmak üzere Vergi Usul Kanununun 3 üncü maddesi kapsamında her türlü delili komisyona sunmak üzere hazırlaması gerekir.
 
Yapılan İzahat Yeterli Görülürse Ne Olacak?

Haklarında yapılan ön tespite ilişkin vergi ziyaına neden olunmadığı yönünde mükellefçe izahta bulunulması üzerine, mükellefin izahının komisyonca yeterli bulunması ve beyanname verilmesini veya vergi beyanının tamamlanmasını gerektirir bir durumun olmadığının değerlendirilmesi halinde, mükellef hakkında söz konusu tespitle ilgili olarak vergi incelemesine ve takdir komisyonuna sevk işlemi yapılmaz.
 
Yapılan İzahat Yeterli Görülmez ise Ne Olacak?

Mükellefçe yapılan izahın komisyonca yeterli bulunmaması ve beyanname verilmesini gerektiren bir durumun bulunduğunun değerlendirilmesi halinde bu durum mükellefe bildirilir. Bu bildirim üzerine, izahın yapıldığı tarihten itibaren 15 günlük süre sona ermeden mükellefçe; hiç verilmemiş olan vergi beyannamelerinin verilmesi, eksik veya yanlış yapılan vergi beyanının tamamlanması veya düzeltilmesi, ödeme süresi geçmiş bulunan vergilerin, ödemenin geciktiği her ay ve kesri için, 6183 sayılı Kanunun 51 inci maddesinde belirtilen nispette uygulanacak gecikme zammı oranındaki izah zammıyla ödenmesi şartlarıyla vergi ziyaı cezası, ziyaa uğratılan vergi üzerinden %20 oranında kesilir.

Yapılan izahın yeterli bulunmaması ve mükellef tarafından Vergi Usul Kanununun 370 inci maddesinde öngörülen işlemlerin gerçekleştirilmemesi durumunda incelemeye veya takdire sevk işlemleri yapılır.

Yıllarca vergi inceleme elemanlığı yapmış ve gereksiz birçok vergi inceleme talepleriyle boğuşmuş biri olarak yeni getirilen bu müessesenin hem mükellef  açısından, hem de vergi idaresi açısında çok yararlı olacağı kanısındayım. Yeter ki  bu komisyonlar kuruluş amacına uygun olarak etkin bir şekilde kullanılsın.    

Devamını Oku…

29 Mayıs 2017 Pazartesi

Alacakların Yeniden Yapılandırılması İle İlgili 7020 Sayılı Kanun’un Getirdikleri

27 Mayıs 2017 tarihinde 30078 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması İle Bazı Kanunlarda Ve Bir Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair 7020 sayılı Kanun",19 Ağustos 2016'da yürürlüğe giren Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun kapsamına giren alacak türleri ve alacaklı idareler esas alınarak, bu idarelerin 31 Mart 2017 tarihine kadar olan kesinleşmiş alacaklarını yapılandırıyor.
Daha önceki yapılandırma kapsamında başvuru yapamamış borçlulara da yeni bir imkan tanınıyor. Ancak yapılandırmadan yararlanan ve taksit ödemeleri devam edenlerin yapılandırılan borçları kapsam dışında tutuluyor.
Teklifle, 31 Mart 2017 dikkate alınarak, belirlenen vergiler, gümrük vergileri, vergi cezaları, bazı idari para cezaları, sigorta primleri, topluluk sigortası primleri, emeklilik keseneği ve kurum karşılığı, işsizlik sigortası primi, sosyal güvenlik destek primi ile bu alacaklara ilişkin her türlü faiz, zam, gecikme zammı, gecikme faizi, cezai faiz, gecikme cezası gibi feri alacaklar yapılandırma kapsamına alınıyor.
Ayrıca Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamında takip ve tahsil edilen bazı alacaklar ile belediyelerin su, atık su ve katı atık gibi alacakları da kapsama dahil ediliyor.
YAPILANDIRMANIN KAPSAMI
1)   Maliye Bakanlığınca tahsil edilen,
a) Vergi Usul Kanunu kapsamına giren, 31 Mart 2017 tarihi de dahil bundan önceki dönemlere, beyana dayanan vergilerde bu tarihe kadar verilmesi gereken beyannamelere ilişkin vergi ve bunlara bağlı vergi cezaları, gecikme faizleri ile gecikme zamları (gelir ve kurumlar vergisine mahsuben 2017'de ödenmesi gereken geçici vergi ile 2017 yılında ödenmesi gereken gelir vergisi ikinci taksitleri hariç),
b)  2017'ye ilişkin olarak 31 Mart 2017'den önce tahakkuk eden vergi ve bunlara bağlı vergi cezaları, gecikme faizleri ile gecikme zamları (2017 yılı için tahakkuk eden motorlu taşıtlar vergisi ikinci taksiti hariç),
c)  31 Mart 2017'den önce yapılan tespitlere ilişkin olarak vergi aslına bağlı olmayan vergi cezaları.
2)  31 Mart 2017'den önce Askerlik Kanunu, Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun, Milletvekili Seçimi Kanunu, Karayolları Trafik Kanunu, Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun, Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun, Karayolu Taşıma Kanunu, Nüfus Hizmetleri Kanunu, Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun gereğince verilen idari para cezaları.
3) Bunların dışında kalan Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamında takip edilen, bazı istisnalar hariç Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun kapsamında olup tahsil dairesine takip için ulaşan amme alacakları dahil olmak üzere asli ve fer’i amme alacakları.
4)  Gümrük Kanunu ve ilgili diğer kanunlar kapsamında gümrük yükümlülüğü doğan ve Gümrük ve Ticaret Bakanlığına bağlı tahsil daireleri tarafından Amme Alacaklarının Tahsil Usulu Hakkında Kanun hükümlerine göre takip edilen gümrük vergileri, idari para cezaları, faizler, gecikme faizleri ile gecikme zammı alacakları. 
5)   SGK'ya bağlı tahsil dairelerince takip edilen, tahakkuk ettiği halde ödenmemiş 2017 yılı Mart ayı ve önceki aylara ilişkin sigorta primi, emeklilik keseneği ve kurum karşılığı, işsizlik sigortası primi, sosyal güvenlik destek primi, isteğe bağlı sigorta primleri ve topluluk sigortası primi, yaşlılık aylığı, emekli aylığı veya malullük aylığı bağlandıktan sonra sigortalı sayılmasını gerektirir nitelikte çalışması nedeniyle ilgili mevzuatına göre ödenmesi gereken 2016 yılı Şubat ayı ve önceki aylara ilişkin sosyal güvenlik destek primi, Mart 2017 sonuna kadar bitirilen özel nitelikteki inşaatlar ile ihale konusu işlere ilişkin yapıların ön değerlendirme, araştırma veya tespit sonucunda bulunan eksik işçilik tutarı üzerinden hesaplanan sigorta primi ile bütün bunlara bağlı gecikme cezası ve gecikme zammı alacakları.
a)  31 Mart 2017 tarihine kadar işlenen fiillere ilişkin idari para cezaları ile bunlara bağlı gecikme cezası ve gecikme zammı alacakları,
b)  Mart 2017 ve önceki aylara ilişkin damga vergisi, özel işlem vergisi ve eğitime katkı payı ile bunlara bağlı gecikme zammı alacakları,
c)  İş kazası ve meslek hastalığı, malullük, adi malullük ve ölüm halleri ile genel sağlık sigortalısına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere yönelik fiiller nedeniyle ödemekle yükümlü bulundukları her türlü borçları.
6)  İl özel idarelerinin, takip edilen ve vadesi 31 Mart 2017'den önce olduğu halde bu düzenlemenin yayımı tarihi itibarıyla ödenmemiş asli ve fer'i amme alacakları (İdari para cezaları ve özel idare payı hariç).
7)   Belediyelerin, 31 Mart 2017'den önceki dönemlere, beyana dayanan vergilerde bu tarihe kadar verilmesi gereken beyannamelere ilişkin vergi, 2017 yılına ilişkin tahakkuk eden emlak vergisi ile işyeri ve diğer şekillerde kullanılan binalara ait çevre temizlik vergisi hariç 2017'ye ilişkin olarak tahakkuk eden vergi ve bunlara bağlı vergi cezaları, gecikme faizleri, gecikme zamları, bunların dışında kalan ödenmemiş bulunan asli ve feri amme alacakları.
a)  Belediye Gelirleri Kanunu'na göre tahsili gereken ve vadesi 31 Mart 2017 tarihinden önce olduğu halde bu düzenlemenin yayımı tarihi itibarıyla ödenmemiş bulunan ücret alacakları ile bunlara bağlı fer'i alacakları,
b)  Belediyelerin su abonelerinden olan ve vadesi 31 Mart 2017 tarihinden önce olduğu halde ödenmeyen su, atık su ve katı atık ücreti alacakları,
c)  Büyükşehir belediyelerinin katı atık ücreti alacakları ve bunlara bağlı feri alacakları,
d)  İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun kapsamındaki büyükşehir belediyeleri su ve kanalizasyon idarelerinin ödenmemiş su ve atık su bedeli alacakları ile bu alacaklara bağlı faiz, gecikme faizi ve gecikme zammı gibi fer'i (sözleşmelerde düzenlenen her türlü ceza ve zamlar dahil) alacakları.
8)   Bu düzenlemede belirtilen diğer alacaklardan kesinleşmiş olup, bu düzenlemenin yayımı tarihi itibarıyla vadesi geldiği halde, ödenmemiş ya da ödeme süresi henüz geçmemiş bulunan alacaklar,
Bu Kanunun kapsamını oluşturmaktadır.
Bu Kanunun ilgili maddelerinde başvuru ve ödeme süresine ilişkin hükümler saklı kalmak koşulu ile bu Kanun hükümlerinden yararlanmak isteyen borçluların;
1)    30.06.2017 (tarihi dahil) bu tarihe kadar ilgili idareye başvurmaları,
2)  Gümrük ve Ticaret Bakanlığına, Maliye Bakanlığına, İl Özel İdarelerine ve Belediyelere bağlı tahsil dairelerine ödenecek tutarların ilk taksitini 31 Temmuz 2017 tarihine kadar (bu tarih dahil), Sosyal Güvenlik Kurumuna bağlı tahsil dairelerine ödenecek tutarların ilk taksitini 31 Ağustos 2017 tarihine kadar (bu tarih dahil) diğer taksitlerini ise bu tarihleri takip eden ikişer aylık dönemler halinde 18 eşit taksitte ödemeleri,
şarttır.

Devamını Oku…